Atlıkarınca size ne anlatıyor

Atlıkarınca size ne anlatıyor..? Bana bindiğimde yaşadığım mutluluk hissini hatırlatsa da üniversite yıllarımda izlediğim bir filmi de hatırlatıyor. Film, cinsel istismar, ensest gerçekliğini aktarıyor, bir kamera merceğinden topluma..

Cinsel istismar vakalarının ağır hakikatiyle karşılaşmam ilk o gün oluyor. Film çıkışında sinema topluluğundan arkadaşlarla filmi tartışıyoruz bir kamusal alan yaratıyoruz, kendimizce.. Bu düşünce tartışmalarının ve öncesinde içerisinde bulunduğum düşünce tartışmalarının insanı ne kadar yukarı götürebileceği, insanın yaşama doğaya felsefeye hayatın gerçekliğine yakınlaştırıp düşünce üretmeni, sorgulamanı bir derdin olmasını sağladığının farkındalığını ise daha sonra kavramaya başlıyorum. Bildiğimiz dünyanın sonu kitabı Terence K. Hopkins’in şu sözleri ile bitiyor; “Sadece yukarı, yukarı, yukarı gidebiliriz, gidecek başka yer yok, bu da düşünce standartlarının devamlı ama devamlı yükselmesi demek. Zarafet. Hassasiyet. Kısa menzil. Haklılık. Kalıcılık. Hepsi bu.”

ve kitap şunu ekliyor: Kusurlu bir dünyada yaşarız, her zaman kusurlu olacak ve bu yüzden her zaman adaletsizlikler barındıracak bir dünyada. Dünyayı daha adil kılabiliriz, daha güzel kılabiliriz. Sadece onu inşa etmemiz gerekir, onu inşa etmek için birlikte akıl yürütmemiz ve bu bağlarla çalışıp meyve yetiştirebilirsek bunu başarabiliriz. Denememiz gerekir.”

Ekonomi düzelir, iner çıkar.. Kapital bu. Kapitalizm. Serbest piyasa kendini yok eder mi.. Piyasayı, sınıfları hareketlendirir sonra dengeler illaki. Tarihsel süreçlerde de bu var. Ama toplumsal çürüme ise toplumun etik, ahlaki değerlerini yok edebilir bir toplumdaki sosyal çürüme toplumu, bireyi geriye doğru kötürür.. Gittikçe lümpenleşen  bir toplumun düzelmesi ise daha zorlayıcı ..

Bunları yazarken aklıma şöyle bir anım geldi.. Yıllardan 2013.. Stajyer muhabirim, Saraçhane Ne Diyor? Ne İstiyor? haberi için Saraçhane parkına gidiyoruz, Parkta Özgür Suriye Ordusu, “Özgür Mısır” ve “Free Gaza” (Özgür Gazze) yazılı bayrak ve flamalar..

Yanımdan sakalları uzun tekkeli bir kişi geçiyor Allahu-ekber bacaklarını kapat diye bağırıyor sonra hızlıca gidiyor, şok oluyorum ilk defa böyle bir şey yaşıyorum. Sonra Pakistanlı bir arkadaşımın “Ev hapishaneydi, babam İngiliz biriyle evlendiğim için benimle konuşmuyor” demesini ardından Moroccolu kadın bir arkadaşın “Babam öldü, artık her şeyi yapabilirim.” demesini ardından Hindistanlı bir genç kadının “Bedenini sözde aşk yalanıyla kullandırdığının farkında olmamasını, Afgan bir adamın ilk eşinden çocuğu olmadığı için kendinden 35 yaş küçük Afgan bir kadını satın alarak evlenmesini, Saudi Arabistanlı arkadaşın puna erkek kuzeniyle gelebilmesini ve daha nice söylenmemiş cümleler, tanık olduğum zamanını bekleyen cümleleri, görüntüleri hatırlıyorum.

Zihniyetler nasıl oluşuyor ve nasıl gelişiyor..? Zaman ve bellek arasında, insan ve insan arasındaki zihniyet farkı nasıl doğuyor.?

Koru kendini..

“Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip…
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.

Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun ?”

Referanslar;

Ahmet Arif- Anadolu

Bildiğimiz dünyanın sonu- Immanuel Wallerstein