İyi ki doğmuşum

Bugün benim doğum günüm. Doğum günlerini çok severdim, çocukluğumdan beri. Halen çok sevsemde artık şöyle bakıyorum doğum günlerime: bir önceki yıldan bugüne neler geçti? olmak istediğim insana ne kadar yakınım? Kimler kalbimi kırdı ben kimin kırdım, nelere izin verdim, nasıl ihlaller yaşadım, kime destek oldum, kim bana destek oldu? Kaç kitap okudum? Neler gördüm? Neler paylaştım, kimlerden neler öğrendim? Ve daha birçok soru..Önceki yaş doluyor ve bir sonraki için bir “boşluk” oluşuyor. Bugün doktora araştırmacısı olarak yer aldığım mutlulukla pgr ofisindeydim.  Herkes dünyayı iyileştirmek için çalışıyor değil aslında herkes bir boşluk üzerine çalışıyor. Hayatlarımızdaki döngülerde öyle kendi üzerimizdeki boşlukları da basamak basamak doldurmak.. Londra’da undergroundlarda “mind the gap” vardır. Tren ile yolcu arasındaki boşluğa dikkat etmeleri için uyarı verir.. 

Bende bir boşluğu doldurmak için çalışıyorum. İnsan hakları için, kadınlar, çocuklar,  digital suçlar, etik, suç bilimleri, digital policy  üzerine yasalar neden herkesi korumuyor? sorduğum sorulardan biri. Bir boşluk buldum onda derinleşmeye çalışıyorum.Duygular, burada mutluyum dün belki ağlıyordum ne kadar gecici değil mi sanırım bu yaşım biterken en çok öğrendiğim şey “kabullenmek.” İnsanın başarabilirse şayet sadece kendi üzerinde kontrolü var. Kapanan bir kapıya değil de pencereye odaklanmak başka bir kapı için yeni olasılıkların ihtimaline tutunmak. İyi ki doğmuşum. Hayallerimin üzerindeki kontrolümü hakiki kılmak için çok çalışıyorum, çok çabalıyorum. Dünyayı iyileştirecek küçük bir boşluk için çalışmak içime mutluluk dolduruyor. Engebeli yollarda, yürümeyi kaos içinden sağlam çıkabilmeyi, alternatifler geliştirmeyi öğrendim, öğrenmeye devam ediyorum. Kendim harici birçok şeyle savaşmamayı öğreniyorum, sakinleşiyorum. Asistan olarak derse girmek mi hem de Bloomsbury bölgesinde Universty of London bölgesinde mi nasıllll gerçekten hayaldi; hayal ederken birçok kaygım vardı ama sanırım başarmanın temellerini attım. Göç kavramını açsam size gözümde beliren valizler, belirsizlikler, kaygılar hiçbirinin önemi yok çünkü bu cesaretimi her kararıma taşımak başka bir boşluk için daha ileriye götürüyor, hayallerimi. Kaygıya düştüğümde başlangıç noktasına gidiyorum. Odağı merkeze koydum, karşıma ne çıkarsa selam verip yürümek istiyorum. Bu yıl beni en çok etkileyen kitap Masumiyet Müzesiydi.. Her saniye bir hikaye doğuyor, kıymetini sen biliyorsan başkaları bilmiyorsa bunun için çırpınma bırak.. Demek ki hazır değil demek ki böyle istiyor bırak, üzme kendini.. Sen kıymet bil.. Ne güzel yaşam.. Ne güzel şu dünya.. Cennetin içinde cennet yaşalım.. Cehenneme ne hacet.. Hayatta elbette her zaman zorluklar, mücadele, direniş olacak. Kaderini kabul et ve sev.. diyorum bolca.. Kendinle akıllıca yüzleş boşver bırak başkasını yüzleştirmeye çalışma, yorgun düşmesin yüreğin, kalbin, zihnin, bedenin.. Güç yarışına sakın girme.. Güç göstermeye ihtiyacın yok. Olduğun gibi güzelsin.

Hayat umarım çok daha güzel süprizler verir, bolca teşekkür.. Herkes ve birkaç kişi.. 14 Gower Streett’de istediğimde gidip çalışabileceğim bir ofisim var, hayallerin gerçek olabileceğinin fotoğrafı olsun.  Çok güzel insanlar tanıdım bu yılda, yolumu açan siz akışta ilerledikçe sizinle aynı kitapları okuyan, filmleri izleyen, müzikleri dinleyen, aynı sevinçleri, acıları, mutluluklar, yolları yaşamış birileri illa sizinle aynı çağrışımlarda olacak ve siz iyiye gittikçe onlarda sizinle mutlu olacak, destekleyecek, önünüzü açacak, zorlandığınızda elinizi tutacak ve bu mutluluğu sizinle paylaşacak; çünkü dünya böyle dönüyor. Sadece size ıslanırken şemsiye tutanlara odaklanmak enerjinizi daha güzelleştirecek; çünkü zaten hayalleriniz gerçekleştiğinde onlar sizi tebrik edecek, mutlu olacak.  Bunların ayrımını daha iyi yapabildiğim yaştayım.  Bunun ayrımını yapabilmek, fark etmek çok mühim. Bu fotoğrafımı en çok görmesini istediklerimden biri kim diye düşündüm cevabı gözlerim dolarak yazdım. Dedem.. insan ölümü böyle anlıyor. Ama sevgi bir başkasını yaşatmaya devam ediyor. Yaşam ve ölüm arası şu dünya.. Bu yıl şu soruyu sormuştum kendime tamam ben  ölümlü dünya diyorum da ben “ölümsüz müyüm” .. Hayır..

 Mutluluk bolca iyi niyet, iç huzur.. Mutluluk, bir hedefe değerlerinden ödün vermeden ulaşabilmek… Sizin için ayrılan bir tabak, sen üzülme diye, iyi misin diyen bir ses, nasıl oldun diyen bir dokunuş, taşıyamazsın ben gelir alırım diyen bir el .. Çok yakışmış diyen bir çift göz.. Gülümseyen bir günaydın şefkati…Kendine güvenirken başkasına da empati duyabilmek..Değer yaratmak, anlamlı yaşlar.. “Geride bırakacağın miras tek bir şeyden ibaret değil, o dokunduğun her yaşamda, etkilediğin ya da etkileyemediğin her insanda: destek olduğun ya da incittiğin herkesin hikayesinde yaşar. Asıl mirasın budur.”  Bolca yağmurlu bir İzmir gününde doğmuşum bugün ise Londra güneşliydi…  Bir masa, bir beyaz kağıt.. Bakalım bu yıl neler yaşayacak, neler göreceğiz.. Güzellikle olsun.. Her boşluk bir potansiyel…

O günlerden bugünlere sorguladığım soruların cevapları her yaşta biraz daha anlam bulmasını diliyorum. Bu yıl dinlediğim şarkılardan biri Seth Glier’in “Justice for All” şöyle diyor, sözler..

“Birileri susturulurken, biz nasıl özgür sayılırız?

Birinin hakkı çiğnendiğinde, bu hepimizin adaletsizliğidir.

Gerçek adalet, duvarlar örerek değil, birbirimizi anlamaya çalışarak gelir.

Adalet, herkes için olmadıkça adalet değildir.”

Kalbim 7 yaşındaki doğum günü sevinci yaşayan kız çocuğu gibi o gün kütüphanemdeki her kitap belki de bugüne ilham….#yolda #1311 #sweetnovember