“Konfor alanımdan çıkıp köprüleri yakarak geldim”
…… insan neden illa en yakınında duran hayatı seçip yaşamak zorunda ki? Halbuki hayatta o kadar güzel şeyler var ki …
Nuri Bilge Ceylan’nın Ahlat Ağacı filminde geçen replik gibi hayattaki güzellikleri yaşamak herkes tarafından mümkün mü? Kabımızın içerisinden çıkmak bu kadar kolay mı? Hayat, gerçekten bu kadar doğrusal ve erişilebilir mi?
Göç olgusunu düşünür ve yaşarken hep şurada takılıyorum, hepimiz eski biçimlerimizden tanıyoruz birbirimizi. Peki başka bir kültürde alt kültürken yeni biçimler yaratabilmek bu kadar kolay mı? Türkçe konuşan arkadaşlarımla bir arada olup sohbet etmek, tanıdık olan diyordu, röportajda Ali.. Bunu derken aynı zamanda Türkiye’ye gittiğimde de yabancı hissediyorum, diyordu.
Kabının içerisinde kalmak istemeyip hayatına yeni bir başlangıç için yola çıkmış bir hikâye var, bu hafta… Kendimi İngiltere’de buldum, yazı yazmayı bu ülkede sevdim, diyor Ali Baş.. İçimden, koca bir hayat bir bavula sığar mı, hep eve dönmekten ibaret değil mi hayat, cümlelerini geçiriyor ve ev neresi diye sorgularken 7 yıllık hikayeye dair sorularımı sormaya başlıyorum…
Ne zaman geldin? Bu hikaye nasıl ve neden başladı?
İlk turist olarak gelmiştim. Asıl amacım burayı keşfetmekti. Aklımda hep yurtdışında yaşamak vardı. Döndükten iki yıl sonra dil okuluna geldim sonra mesleki kariyerime burada devam ettim. Türkiye’de mali müşavirdim. İlk geldiğim zaman üç ay staj, ücretsiz çalışmayla geçti.
O günden bugüne hayatında neler değişti? Neleri fark ettin? Burası sana ne öğretti?
Mesleğime yoğunlaştım, 3 yıl burada yaşama, alışma, para kazanma ile geçti. İlk 3 yılda çok bir şey değişmedi, mesleki eğitimler aldım, muhasebe alanının çok da yapmak istediğim bir iş olmadığını gördüm.
Bazı hayal kırıklıkları yaşadım burada aradıklarımı bulamadığım da oldu. Türkiye’deyken burası pembe bir tablo olarak görünebiliyor ama öyle olmadığını gördüm. İlk geldiğim zamanlar daha konforlu, güçlü gelseydim daha iyi olabilirdi. Bir şeyleri kazıya kazıya öğrendim. İlk geldiğim zamanlar şu andaki platformlar, uygulamalar da yoktu. Konfor alanımdan çıkıp köprüleri yakarak geldim. Muhasebe alanı dışında ilerledim.
Yazmaya başladım. Belki bir gün yazdıklarım hayat bulur. Hayatımın değiştiği nokta diyebilirim. Türkiye’de ailemle yaşıyordum. Yalnız yaşamayı öğrendim. Burada bağımsız yaşayabiliyorsun.
Türkiye’ye gittiğinde ne hissetmiştin özellikle ilk gidişindeki his neydi, buraya ilk geldiğindeki his?
İlk yurtdışı deneyimimdi, pasaport kontrol benim için çok büyük olaydı. Öğrencilik dönemi bitip Ankara antlaşması vizemi aldıktan sonra Türkiye’ye dönmüştüm. Herkesi çok özlemiştim, ailemi, arkadaşlarımı, yemekleri.
İkinci sefer Türkiye’ye dönmem daha güzeldi. Para kazanmaya başlamıştım. Buraya gelmek başarı sonra burada çalışmaya başlamak başka bir başarı hikayesi aslında her şeye yeniden başlıyorsunuz. Bir seneye yakın burada çalışıp Türkiye’ye dönünce döviz harcamak güzel gelmişti.
Gitmek mi? Kalmak mı?
Kesinlikle kalmayı düşünüyorum ama sabit kalmak ruhuma aykırı hep yolda olmayı tercih ediyorum devamlı bir şeyler başarmak, yapmak… Yedi yılı bitireceğim vatandaşlık sürecindeyim burada da aradığımı bulamazsam başka yere gidebilirim.
Burada kendini ikinci sınıf vatandaş olarak hissettiğin oldu mu?
Hiç hissetmedim. Türk olmanın artılarını gördüm. Türk olduğumu duyanlar hep Türkiye’de tatile gitmiş, yeme içme kültürünü bilenlere denk geldim. İş yerinde İngiliz bir arkadaşla çatışmıştık. İngilizcemin yeterli olmamasından dolayı alttan almamı kullanıyordu o zaman hissetmiştim. Bir yerde çalıştığınızda orijinal İngilizler azınlıkta oluyor, onlar da İngiliz olmanın havasında olabiliyorlar.
Türkçe konuşma, yeme-içme ihtiyacı duyuyor musun?
Haftada iki kez yemek yapıyorum bunlar da Türk yemekleri oluyor. Türk restoranları oldukça fazla, oralara da gidiyorum.
Türkiye’ye bakış açın değişti mi? Ne gibi farklılıklar görüyorsun?
Dil konusunda çok sıkıntılar yaşadım. Müşterilerle konuşmak, sen de biliyorsun İngilizcen çok iyi olsa da farklı aksanlarla karşılaştıkça çok zorlanabiliyorsun. Onun içinde yazı ile talep alma gibi çözümler bulmuştum. Türkiye’de plaza’da çalışıyordum. Çay, kahve, yol yemek gibi fırsatlar burada sunulmuyor. Buradaki çalışma koşulları Türkiye’den kötü olsa da döviz kazanmak artısı oluyor. Enflasyon olmadığı için yüksek zamlar da yok maaşlarda.
Türkiye’ye göre bazı durumlar kasabadaymışız gibi gelmişti. Banka ekstresi almaya gitmiştim vermemişlerdi, Türkiye’de güvenlik görevlisi dahi bilir yardımcı olur. Müşteri ilişkileri özellikle Türkiye’de daha gelişmiş gibi, buranın bir düzeni var. Biz düzensizlikten kaostan geldiğimiz için bu bizi besliyor. Vahşi sularda yaşayan insanlarız. Burada her şey plan ve düzen. Bir aksilik çıktığında çözmek uzun sürüyor.
Kendini buraya ait hissediyor musun?
Uzun yıllardır burada yaşadığım için hissediyorum. Bu yaz güzel bir tatil yaptım Türkiye’de ama Türkiye’ye yabancılaşmıştım. Bir an önce dönmek istedim, Londra’ya. Bundan birkaç yıl önce bu yabancılaşma başladı, insanların o sıcaklığını hissedemiyorum. İlk zamanlar daha çok hissediyordum.
Türk kültürü de değişiyor o eski değerleri pek göremiyorum. Gittiğimde şunu ister misin diye soruyorlar eskiden bu sorulmazdı aradığım sıcaklığı bulamıyorum, insanlar Türkiye’de de artık bireyselleşiyor gibi. Burada yapılanlar Türkiye’de de yapılıyor.
Göçmenlik senin için ne ifade ediyor?
Çok bir şey ifade etmiyor. Bütün insanlar dünya insanı olmuş durumda. Teknolojinin getirdiği kolaylıklar var. O sınırlar kalkmış durumda.
Yabancı arkadaşların ve Türkiyeli arkadaşlarınla geçirdiğin vakitlerde farklılıklar var mı? Ya da aynılıklar?
Türk arkadaşlarımla ortak kültür ve her zaman konuşacak şeylerimiz var ve daha rahat konuşuyoruz. Bu çok önemli bir fark.
Ruhun ve kalbin de burada mı? Ne düşünüyorsun bu konuda?
Ruhum ve kalbim burada. Yazmaya başlayınca kendimi tanımaya başladım. Burası bana bunu kattı. Yazmanın gücüne burada inandım. O yüzden ruhum ve kalbim burada. Yarı yolda kendime bu ülkede rastladım.