Öyle kolay mı.!

07.07.2018 tarihinde Londra’ya ilk geldiğimde buranın benim ikinci ülkem olacağını tahmin etmiyordum. Vatandaş olma, uzun süre yaşama amacıyla gelmemiştim. Amacım kendime yatırım, kendi kariyer yolculuğumda daha iyi olmak, kendime yeni donanımlar eklemekti. Polis kontrol sırasında yardım ettiğim için bana dua eden iki teyzenin duasına ise gülümsemiştim. Olur mu diye düşünmüşümdür kesin; ancak hatırlamıyorum.

İngiltere’ye öğrenci olarak gelmeden önce 16 ülke gezmiştim ardından İngiltere ve İrlanda’da  öğrenci olmak üzerine araştırmalara başlamıştım. Benden büyüklerle çalıştığım içinde 30 yaşında ben böyle olmak istemiyorum, diye düşünmüştüm.

25 yaşında geldiğim İngiltere’de olasılıklarım çoğalmaya başlamış. Öğrencilik ve iş süreçlerim ile dünya insanı olma isteğim daha da artmıştı. Dünya haritasında daha önce bilmediğim örneğin; Ekvador’dan arkadaşlarım olmuş, politik, siyasi, tarihi olarak anlamlandırmam gereken sorular ile ilgili daha geniş perspektiflerden hayata bakmaya başlamıştım. 2018 öncesi bana sorsaydınız bugünkü beni oluşturan birçok deneyimi, gerçekliği yaşayacağım, hayal gibi gelebilirdi. Sahiden de hayal.. Bir Afrika prensesi ile Kraliçe Camilla ile Ken McCarthy ile tanışmayı hayal etmiyordum, doğrusu ancak tanıştım. Bu ve benzeri kazanımlarla büyük olan her şeyi küçültmeye başladım.

İnişli, çıkışlı süreçler, zihni yönetmek, kontrol etmek, disipline etmek ise çaba, birikim, emek, psikolojik sermaye gerektiriyor.. Kolay mı derseniz hiç kolay değil ancak bu hayatta çalışmak, üretmek, var etmek zaten hiç kolay değil; ancak o ormana girmek, ormanın derinliklerindeki ıssız sesleri merak ediyorsanız süreçlerin kolay olmadığını bilerek yola çıkıyorsunuz. Sonuç bu nedenle daha önemli. Bu süreçler bana İngiltere gibi bir ülkenin 2. evim olması sonucunu verdi. Korkuyordum, kaygılarım vardı ancak içimde yapabileceğime inanan bir ses vardı. Yapabilirsin, diyordu, dene.. Eğer siz yapabileceğinize inanıyorsanız size inanmayan insanlar, durumlarda sizi yolunuzdan alıkoyamıyor ya da hayatta bir amacınız, hedefiniz, hayalleriniz varsa önünüze bakıyorsunuz; çünkü sağınıza, solunuza baktığınızda su yutup geride kalacağınızı biliyorsunuz. Bunların hepsi süreç, elbet. Yazmak kolay, yaşamak ve yapmak ise zor. Öyle kolay mı.!

Bu süreçte yaşadığım her an’a minnet doluyum; çünkü öğrendim, ders aldım, fark ettim, deneyimledim. Okuduklarım bana şunu öğretmişti; insan kendi hayatının sanatçısı nasıl olur? Hayatımı nasıl işleyebilirim, nasıl bir hikaye’ye dönüştürebilirim?

17 yaşında başladığım üniversite yolculuğum 21 yaşından beri içerisinde bulunduğum iş hayatı uluslararası bir perspektif kazandı. Asya, Avrupa, Amerika kıtasından arkadaşlarım oldu, aynı evi, aynı sınıfı paylaştım. Çalıştım. Çalışma kültürünü öğrendim. Eğer kalbimin sesini, iç güdülerimin, iç sesimi dinlemeseydim bu olasılıkları fark edemeyecek ya da fark etmesem de dışarıdan seyirci olarak bakacaktım. Başarısızlıklarım, hatalarım, yanlışlarım ile başardım. Zihnimi büyütmeye odaklandım. Daha uzun uzun hem kendime sorduğum göç sorularında hem de kitaplaştıracağım Göçmenin bir hikayesi var-mış kitabımda anlatacağım, cevaplarla. Kendim olabildiğim ve kendim kalarak başarabildiğim için dün meraklı, çok soru soran, konuşkan, heyecanlı kız çocuğunun büyüdüğünde kendi olarak kazandıklarıyla gurur duyuyorum. Çözüm yollarını bulan çiçeklediğim beynime ve kalbime binlerce çiçek ve su sunuyorum. Bunu aslında İngilizce’de yer alan ‘grit’ kavramıyla açıklamak daha doğru olabilir. Türkçeye tek kelimeyle çevirmek güç olsa da tutku, azim ve sebatın birleşimi diyebiliriz.

Bununda yine İngilizce’de sevdiğim kavramlardan olan ‘growth mindset’ ile açıklayabilirim. Bunun açılımı da şöyle, denemek, denemekten yılmamak, hataların kalıcı olmadığını görmek, mücadeleye hep devam etmek, demek.

İngiltere’deyken yapmayı en çok sevdiğim ve burada olmadığım zamanlarda özlediğim şeylerden biri kahvemi alıp sabahın erken saatlerinde günü yürüyerek karşılamak.. Bu yürüyüşler ve varoluş sorgularım bana doğayı daha fazla keşfetme şansını verdi.. Yürüdükçe doğanın bu döngüsünü daha fazla keşfetmeye başladığımı, farkındalığımın daha çok arttığını keşfettim ve dedim ki arkamda kötü bir iz bırakmayacağım bu yüzden kim olmak istediğimi unutmadım. Koşullar çerçevesinde çözümler geliştirdim..

Hayatın bana sundukları için minnet ve şükür doluyum. Daha güzel hediyeleri de yolda, biliyorum.  Bu fotoğrafta çok sevdiğim şapkamı İngiltere rüzgarı ile Thames nehrine kaptırdım. Kaptırdığımda dedim ki olsun, Thames nehri bana neler neler kazandırdı, varsın şapkam onun olsun..

“Eğer dışarı çıkıp ormana gitmezseniz asla bir şey olmaz ve hayatınız da hiçbir zaman başlamaz.”

🌊Bu yüzden bazen bir yerlerde kaybolduğunu düşünen bir dalga varmış o dalga savrulmuş, dinginlemiş sonra kıtaları aşmış..

🌊Her şeyin ruhu olduğuna inanan o dalga savrulup savrulup kıyıya vurarmış ..

🌊Bir gün kıyı ona demiş ki .. Sen kıyıya vurmadın, sen okyanusun bir parçasısın; engin denizlerden, hırçın poyrazlardan, büyük dalgalardan korkma demiş …

🌊 Sonra dalga, hayatın yankısının frekanslarına takılmış, ıssız ormanların derinliklerindeki sesi merak etmekten korkmamış .. Anlama umudu, anlaşılma hayali ile yolun derinliklerine dalmış..

Oz büyücüsü filmi şarkı sözleri ile virgül koyuyorum satırlara;

“Gökkuşağının üzerinde bir yerde,
Gökyüzü mavi,
Ve kurmaya cesaret ettiğin hayaller,
Gerçekten gerçek oluyor..”

#yolda