“Yapacak bir şey yok” Yok mu gerçekten .?

#yoldaneokusak  Yıllardan 2016 Eylül, Avusturya’da Viyana sokaklarında şehri keşfederken Monument aganist War and Facism (Savaş ve Faşizm) yazılı anıtı görünce ilgimi çekiyor. Okumaya başlıyorum, tanımıyorum- bilmiyorum Alfred Hrdlicka’yı. Okudukça öğreniyor sonra daha fazla bilgi için araştırıyorum. Alfred Hrdlicka, Avustryalı, heykeltıraş, ressam ve yazar.. Eserlerinden insanlığın ahir ve karanlık taraflarına, şiddete, faşizme, savaşa odaklanıyor. Bu anıtı da savaş ve faşizme karşı yapılmış, çağdaş sanattaki bir eğilim olan geleneksel kamusal anıtların her türüne karşı koyan bir sanat akımından etkileniyor. 

Eserin başlığı Orpheus enters hades. Orpheus yunan mitolojisinde yeraltı tanrısı. Başlık; Yeraltı tanrısı umutsuzluğa düşmüş anlamı taşıyor. Anıt, Nasyonal sosyalistler tarafından gerçekleştirilen toplu ölümlerin unutulmaması için yapılmış. Burada bu tarihi olayla ilgili birçok heykel var ve Avusturya’nın yeniden doğuşunu simgelemesi üzerine yapıldığı vurgulanıyor. 

Yıllardan 2024 Eylül, savaş, faşizm, toplumun mcdonaldlaştırılması, toplum mühendisliği, medya ve demokrasi, insan hakları, hayvan hakları, tarihi yaşıyorken nasıl yakalayabiliriz üzerine düşünüyorum. 

Kurulu hükümet hakkında homurdanma ve yakınma özgürlüğü, bitmez tükenmez dertlerin ve ihtilallerin kaynağıdır* alıntısı ile başlıyor, Medya ve demokrasi kitabında yer alan despotizm bölümü buradan Tanıl Bora’nın Birikim dergisindeki insan hakları üzerine yazdığı yazısından şu bölümü referans alarak düşünüyorum. 

“İnsan hakları savunucuları, fıtraten, devletlerce suçlu görülür, gösterilirler. Tanım gereği “şiddet tekeli” mevkiinde olan devletle uğraşmak zorundadırlar, tanım gereği devleti muhatap almak durumundadırlar – bu da onların “devlet düşmanı” ve “terör” torbasına tıkıştırılmalarına yetiyor. Türkiye’de bu bakımdan zaten güçlü bir “devlet geleneğine” sahibiz.

Endtimes of Human Rights – İnsan Haklarının Ahir Zamanları. O, insan haklarının erozyonunu, Çin ve Hindistan’ın yanısıra -Türkiye’nin de dahil olduğu- orta büyüklükteki hızlı kalkınan devletlerdeki otoriter popülist rejimlerin güçlenmesine bağlıyor.”

İnsan haklarının ahir zamanlarındayken adli kararların yüzyılını düşünüyorum, içime bir karanlık oturuyor.. Ardından kadınların metalaştırılıp kendi benliklerinin içinde uyku hapı içmişcesine uyudukları ve bunun meşru kılındığı görüntüler gözlerimin önünden geçerken Baudrillard’ın 1986 yılında yazdığı şu cümlelere gidiyorum; Her şey simülasyon olarak yeniden görünmeye yazgılıdır. Manzaralar fotoğraf olarak, kadınlar cinsel senaryo olarak, olaylar televizyon olarak. Sanki her şey salt bu garip yazgı yüzünden var. İnsan merak ediyor: Sakın dünya da başka bir dünyada reklam metni olarak kullanılmak için burada olmasın. 

Kara-ütopya hissi veren çok sevdiğim kelime distopya.. Distopik bir o kadar da traji-vahim senaryo. 

Hasan Cemal’ın 1987 yılında basılan demokrasi notları kitabındaki fıkra misali; 

Karadenizli bir vatandaş idama mahkum edilmiş. Sehpada ilmik boynuna geçirilirken sormuşlar, “son arzun nedir” diye; “bu bana ders olsun” demiş. Kör topal yürütmeye çalıştığımız demokrasimimizin her on yılda kesintiye uğradığını anımsadıkça bu fıkra aklıma gelir, der Hasan Cemal.. Peki yıllardan 2024 bu fıkra güncelliğini koruyorsa ne düşünmeliydik..?

Ümit Ünal’ın  Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencilerine yaptığı konuşmanın hepsinin okunmasını tavsiye ederken şu kısmını buraya alıntılıyorum. 

Hakikatten vazgeçenler mevki sahibi, mal mülk sahibi olabilir ama gece rahat uyumak çok önemli.

Kötü uyku bağışıklık sistemini bozuyor biliyorsunuz.

Gündüz söylenen yalanlar, saklanan gerçekler gece yastığın altından çıkar. 

Böyle bir atasözü var mı bilmiyorum şu an uydurdum sanırım. 

Diyeceksiniz ki boş mideyle, ya da çatısı akan, rutubetli bir evde, ya da hapiste ya da sürgünde uyumak da zor.

Güç sahibi olmak daha iyi. 

Bence değil. 

Gençliklerinden itibaren tanıdığım kimi insanların güç, mevki, para uğruna hayallerinden, ideallerinden vazgeçtiklerine tanık oldum. Güce taptılar, onun bir parçası olmaya çalıştılar, bir kısmı olmayı başardı da. Ama çok mutsuz ve pişman olduklarına da tanık oldum. 

Meşhur sözü bilirsiniz: Hakikatin er ya da geç ortaya çıkma huyu var. Her dalganın inişi olduğu gibi çıkışı var. Zaman değiştiğinde sevdiklerinizin, yakınlarınızın, çocuklarınızın yüzüne gururla bakabilmek çok önemli. “Ben hakikatin tarafında durdum, onu bulmak, onu dile getirmek için çalıştım” diyebilmek çok önemli. 

*Doğru mu yanlış mı bilmediğim bir Napoli atasözü var: “Yarın yine borçlarım olacak ama bu akşam ben bir kralım.”

Umuyoruz, ummak istiyoruz.

Kaçacak bir yer var mı..? 2000 sonrasının yaygın sloganı ile noktalıyorum. 

Meşrulaştırılan tüm kötülüklere karşı “Yapacak bir şey yok…!” Yok mu gerçekten ..? *

Referanslar;

  • Demokrasi notları- Hasan Cemal
  • Medya ve Demokrasi- John Keane
  • Toplumun McDonaldlaştırılması- George Ritzer
  • Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi, Açılış Dersi- Ümit Ünal
  • Vienna’s Monument Against War and Fascism
  • İnsan Hakları, İnsan Onuru- Tanıl Bora
  • Ummak istiyoruz- Tanıl Bora