Yola Devam
Yola devam filmini ve bu filmin en güzel karakterlerinden biri olan afişteki çocuğu çok seviyorum. Heyecanlı, meraklı, bağımsız, zekasıyla baş edilemez bir ufaklık. Bana da umut, güzellik, iyilik veriyor.
Bir yol hikayesi. Bir ailenin evini ve arabasını satarak oğullarının İran rejiminde yaşamak istememesi üzerine kaçak yollarla yurtdışına gitmesine giden yolu ve yoldaki replikleri anlatıyor, film. İran sineması görüntülerinin estetiği ise Nuri Bilge Ceylan estetiği ile benzeşiyor. Kendisi de İran sinemasından etkilendiğini belirtiyor.
Evin en küçüğü umut dolu, şöyle diyor;
Rüzgarı hissedip Shahram Shabpareh – Diar müziğinin notalarıyla dans ederken”Her şey yoluna girecek. Gün gelecek hepsine güleceğiz. Şükürler olsun.”
Bu replikler yıllardan 2004 senesine götürüyor beni; bir hastane duvarı, babasını ilk defa bu kadar çaresiz gören bir kız çocuğu, babası yere çökmüş, iki eli yanaklarında düşünüyor, babasının yanına gidiyor;
“Baba, üzülme, kardeşim iyileşecek.” ardından “İyileşecek, kızım” cevabı geliyor sonra sarılıyorlar. O küçük kız çocuğunun dediği gibi kardeşi iyileşiyor.
Geçen gün Ali Nesin’nin gençlere tavsiyeleri üzerine bir söyleşisini izledim. Çocuklarınıza güzellik erdemini öğretin, diyordu. Sonra düşündüm, ben çirkinlik ile ilk ne zaman karşılaşmıştım.
O babasına umut veren küçük kız çocuğuna gidiyorum, sanırım 8 yaşlarında daha büyük değil, ondan çok değil üç yaş büyük bir akranı ile oynuyor. O akranı sürekli onun oyuncaklarını, tokalarını alıyor, bir şey demiyor.
Seni herkes çok seviyor, kıyafetlerin çok güzel, siz her haftasonu pikniğe gidiyorsunuz diyor, o ise bir şey demiyor, anlam veremiyor ama bir gariplik, hoşnutsuzluk olduğunu hissediyor sonra annesi babası hakkında yorum yapınca burada bir gariplik var, diyor; annesine söylüyor. Annesi, annesiyle konuşuyor, annesi o akranı hakkında kötüleyen bir şey demiyor, kız çocuğunu hoş görüyor.
Ardından başka bir ortak akranımız geliyor. O diyor ki küçük kız çocuğuna “sen benim hakkımda bunları söylemişsin, benim hakkımda bunları konuşmuşsun” bana öyle söyledi; küçük kız çocuğu çok şaşırıyor, öyle kelimeleri o kuramaz ki.. Ona öyle bir şey demediğini söylüyor ve bunları söyleyen kişiden artık uzaklaşıyor, oynamak istemiyor; çünkü çirkin olduğunu ona zarar vereceğini düşünüyor. Yıllar geçiyor, o akranının annesiyle karşılaşıyor, annesi şu cümleyi kuruyor “ya hep sen mi yurtdışına gidiyorsun ben de umreye gittim” diyor o büyümüş kız çocuğu böyle bir cümle duyunca bir akıl tutulması yaşıyor o an sadece gülümsüyor. Ne diyebilir ki böyle bir cümle ancak çirkinlikle, cehalet ile mümkün olabilirdi, diyor.
Ali Nesin’e, bu umut dolu Yola Devam filmine gidiyorum, iyilik, güzellik öğretilen bir erdem tıpkı kötülük, çirkinlik gibi. O babasına umut veren kız çocuğu da çirkinlikle ilk böyle karşılaşmış, kötülüğü uzaktan tanır olmuştu. Bazen insanlara şans vermek isteriz ancak kötü kötüdür ve kötülüğe devam eder. Farkında değildir ya da bu yolu seçmiştir. Bir gün boğazıma bir şey kaçmıştı, yemek yerken gözlerimden yaş akarken öksürürken karşımdaki kişi kıyafetimle, saçlarımla ilgilenmekten iyi misin diye bile sormamıştı. Demek ki hiç güzellik öğrenmemişti. Öğretilmemişti.
Filmdeki replikten bir cümle “Bir gün bir hamam böceği öldürürsen ölüsünü tuvalete atma. Unutma, onun da anne ve babası onu büyük umutlarla gurbete gönderdi.”
Kötülüğe ise şöyle bir cümle gönderiyorum “Beni sevenlerin mutluluğunu isterim ama beni sevmeyenlerin mutluluğunu daha çok isterim. Çünkü insanlar ne kadar mutlu olurlarsa o kadar kendi işleriyle, kendi hayatlarıyla meşgul olurlar. (Nihan Kaya)”
Yola devam ederken soyut dünyada gerçeği arar, durur bunlara bir isim vermeye çalışırız. Yola devam, anlamın odalarının derinliğinde gezinerek..Bilmeceleri çözmeye çalışarak..
Gerçeği nasıl ispat edebiliriz..?