“Arada Kalmak” cümlesinin karşılığı çocuklarımız
“Arada kalmak demek, bizim çocuklar. 12 yaşında bir kızım var. O “Arada Kalmak” cümlesinin karşılığı. Buraya geldik, kolay adapte oldu; ancak akran zorbalığı, dil zorlukları, adaptasyon sorunları yaşadı. Bunları çocuklar çok kolay atlatıyor. Zor olan süreç, arada kalması çünkü bizim kültürümüz, köklerimizden getirdiğimiz kültürel motifler ile buradaki yaşam içerisinde çok büyük fark var. Buradaki toplumda bir karşılığı yok.”
Göçmenin bir hikayesi var-mış “Arada Kalıyoruz” serisinin bu haftaki konuğu 4.5 sene önce İstanbul’dan Londra’ya taşınan Çocuk Gelişimi Uzmanı Ceren Unek..
“Arada Kalmak” deyince sana ne ifade ediyor diye sorduğumda verdiği yanıt, beni Behçet Necatigil’in Arada şiirine götürüyor, şöyle diyor; Şair, dizelerinde..
“Her şey araya giriyor, aradan çıkıyor,
Arada çocuklar doğuyor, büyüyor, yürüyor,
Arada evler, evlenmeler, ölümler duruyor,
Arada yaz kış bahar, dünya dönüyor. Zorluklar varsa arada insansın. Dayat ki yaşadığını anlayasın.”
Major ile Minor arası, Alaturka ile Alafranga arası, Doğu- Batı arası .. Hep bir aradalık. Belki de varoluşsal bir durum “Arada” duygusu. Meral Özçınar’ın kaleme aldığı Arada Kalmak kitabı şu cümleyle başlıyordu; “İnsanların benliklerinde, hayatlarında ait oldukları kimliklerde odalara ayrılmıştır, yaşam.” Kitap, edebiyatta, sinemada, hayatta “Arada Kalmanın” varoluşsal bir durum olduğunu savunuyordu.
Bugünkü hikayenin kahramanı, köklerimizden getirdiklerinizin, başka bir kıtada karşılığı olmadığının altını çizerken onun hikayesini öğrenmek için sormaya başlıyorum.
Ceren Unek kimdir?
Çocuk gelişimi uzmanıyım. Meslek hayatımda 27. yılımı tamamladım. 4.5 yıldır, Londra’da yaşıyorum. Burada da mesleğimi devam ettiriyorum. Çocuklarla ve ailelerle çalışıyorum. Gelişimsel destek ve çocuk odaklı aile danışmanlığı yapıyorum. Onun haricinde de bir sosyal sorumluluk organizasyonunda gönüllü çalışıyorum, sosyal sorumluluk projelerimde var, onlarda keyfim.
Ne zaman geldin? Bu hikaye nasıl ve neden başladı?
4.5 sene önce 8 Mayıs’da geldim. Bizim hikayemiz İngiltere ile başlamamıştı. Yurtdışı hikayemiz başladığında önce Arjantin’i düşünmüştük sonra bir aylığına eşim Arjantin’e gitti, baktık ki bazı şartlar bizim için uygun değil. Bir kızımız var. Çok eğlenceli görünse de güvenli görünmüyordu sonra İngiltere bizim için daha uygun gözüküyordu. Ankara Antlaşması diye bilinen bir vize türü vardı. Eşim geldi, 1.5 sene önce o gelip düzeni kurduktan sonra biz kızımla beraber kurulu bir düzenin içerisine gelmiş, olduk ve bu şekilde bizim maceramızda başlamış oldu.
O günden, bugüne hayatında neler değişti?
En büyük değişiklik yavaşlamak. Türkiye’deyken bir okulöncesi kurumunda müdürlük yapıyordum, yarı zamanlı öğretim görevlisiydim. Bir klinikte danışanlar görüyordum. Bir yandan sosyal hayatı devam ettiriyordum. Bir yandan bir kızın annesiydim, bir yandan birinin eşi, arkadaşı, kızıydım. Hepsine yetişmek için bir gün, bir hafta yetmiyordu. O kadar hızlıydı ki şimdi dönüp baktığımda ne kadar yorulmuşum ne kadar hızlıymışım, onu anladım.
“Çok fazla şekilciliğe önem veren bir toplummuşuz”
Neleri fark ettin? Burası sana ne öğretti?
Bazı şeyler için geç kalmış hissettim. Yabancı dil bizim için bir kenara itilmişti, Türkiye’de. Türkiye’ye seminerler verdiğimde bunun hep altını çizerek söylüyorum. O benim için çok büyük farkındalıktı. Şekilselliğimizi fark ettim. Çok fazla şekilciliğe önem veren bir toplummuşuz. Burada bir spor ayakkabıyla geçiyor, günümüz. Bu da çok önemli. Donanımımla, becerilerimle, yaptığım işle, insanların karşısında burada var olabiliyorum. Eskiden kıyafetlerimle, önce nasıl göründüğümle, yüzüğümle, tokamla, kıyafetimle görünüyormuşum, bunu öğrendim.
Dönmek senin için ne ifade ediyor?
Seçim sürecine kadar dönmek konuşulan bir şeydi. Şimdi ise dönmek pek bir şey ifade etmiyor.
“Bilmemekle ilgili kimse kimseyi yargılamıyor”
En şaşırdığın olaylar?
Burada çaba gösteriyorsan, karşındakinden yardım istiyorsan, kimse seni yargılamıyor. Çabanı çok takdir ederek yaklaşıyorlar. Bilmemekle ilgili kimse kimseyi yargılamıyor. Biz bu konuda etiketlemeye çalışan bir toplumdan geliyoruz. Bu kabulleniş beni çok şaşırtmıştı. Her şeyi öğrenmeye açık olmak burada yetiyor. Türkiye’de her şeyi bilmek zorundaymışız gibi hissettiriliyordu. Bu kabulleniş bu farkındalık çok önemli.
“Ülke özlemi garip bir duyguymuş”
Peki özlemi nasıl tanımlayabilirsin?
Özlediğim şeyler gerçek arkadaşlarım. Burada da sevdiğim birçok arkadaşım var. Benimle beraber büyüyen arkadaşlarıma çok özlem duyuyorum. Kendi dilimle iletişim kurma ihtiyacına özlem duyuyorum. Ailemizin bütün büyükleri Türkiye’de onları özlüyoruz. İlk geldiğim yıl pek anlamadım, ikinci yıl pandemi süreciydi. Üçüncü yıl içime oturarak hissettim. Ülke özlemi garip bir duyguymuş.
Arada kalmak sana ne ifade ediyor?
Arada kalmak demek, bizim çocuklar. 12 yaşında bir kızım var. O “Arada Kalmak” cümlesinin karşılığı. Buraya geldik, kolay adapte oldu; ancak akran zorbalığı, dil zorlukları, adaptasyon sorunları yaşadı. Bunları çocuklar çok kolay atlatıyor. Zor olan süreç, arada kalması çünkü bizim kültürümüz, köklerimizden getirdiğimiz kültürel motifler ile buradaki yaşam içerisinde çok büyük fark var. Buradaki toplumda bir karşılığı yok. Biz ne kadar adapte olmaya çalışsak da o fark onun için arada kalmak oluyor. Arafta kalmak duygusunu hissetiğimde çok kafa yorduğum bir konu. Burada çalıştığım ailelerde ve çocuklarında da bunu gözlemliyorum. Hep bu problem var. Çocuklar, aile ve içerisinde bulunduğu toplum kültürü arasında arada kalıyorlar. Sonra bu durumlar başka sorunlara yol açıyor.
“Öyle bir şey varsa babası onu gebertir”
Örnek verebilir misin?
Akşam yemeği serenomisi, diyebilirim. Bizim akşamları bir araya gelip yemek yediğimiz zaman kızım, arkadaşlarıyla konuşurken oyunu kapatması gerektiğini arkadaşlarına söylediğinde arkadaşlarının dalga geçtiğini söylüyor; çünkü burada yemek masasında ailece her gün yemek yeme gibi bir kültür yok. Mesela buranın çeşitli kültürel bayramları var.. O zamanlarda çocuklar ilk başlarda ne yapacaklarını bilmiyorlar. Türkiye’de ailelere eğitimler veriyorum.
Geçen hafta cinsel eğitim, istismara karşın nasıl koruruz diye konuşurken eşcinsellikle ilgili bir soru geldi. Birkaç ebeveyn çok sinirlenerek onay mı veriyorsunuz diye sıfır saygı ve empatiyle yaklaştılar ve ailelere bunu anlatamıyorsunuz. Buradaki ailelere de bunu anlatamıyorum. Burada okuldaki öğretmenin eşcinsel olmasından dolayı çocuklarının da meyilli olabileceğinden dolayı beni arıyorlar. “Öyle bir şey varsa babası onu gebertir” diye telefon açıyor bana, annesi. Toplumun empati, saygı sınırlarını anlayıp çocuğunuza onu verirseniz arafta kalması duygusunu yaşamıyor. Çocuğun aslında yaşadığı en küçük sorunu dil oluyor.
Londra’ya ilk geldiğinde ne hissettin? Türkiye’ye tekrardan gittiğinde ne hissetmiştin?
Merak ediyordum burayı ilk geldiğimde çok heyecanlıydım. Pandemi başlayana kadar çok güzel gezdim. Müzelere çok fazla gittim. İnanılmaz bir mutluluk yaşadım sonra tabi yağmurlarla karşılaştık. Tabi özlemler var, bu ülkede bizim gibi yaşayanlar için çok fırsatlar var. Hem toplum hem de ülkenin fırsatları size çok şey katıyor. Bazı sınavlar verdik, evet ama bunlar Türkiye’de de olacaktı, Arjantin’e yerleşseydik orada da olacaktı. Burada yeniden mesleğimi tırmandırmam gerekti o anlamda da iyi hissettim.
Buraya geldiğimde küçük bir sağlık problemi yaşamıştım, ilk üç, dört ayım gezerek ve Türkiye’de tedavi olmaya giderek geçmişti. 8 ay burada kalıp gittiğimde çok özlediğimi fark ettim.
“Bulunduğun toplumu öğrenmek gerekiyor”
Burada kendini 2. sınıf vatandaş olarak hissettiğin oldu mu?
Benim çok olmadı ama bunu çok duyduğum oldu. Bana danışan ailelerde okullar ve yaşadıkları toplum çevresinde bunu hissettiklerini söylediler. Bu sorunda en önemli etken dil problemi, bence. Kendinizi ifade etmeye çalıştığınızda kimse sizi ezemez. İnsanlar güvensizlik duygusuyla başladıklarında onun dozu yükseliyor. Benim İngiliz komşularım çok sempatikler, yemeklerimizi seviyorlar o yüzden arayı iyi tutuyorlar. Evlerinde hiç yemek pişmiyor onlarda tabağa mesela kruvasan koyuyorlar, özel günlerde kapımıza kartlar koyuyorlar. Oruç tutmak ne demek diye sordular. Ülkenin kültürünü, aile yapısını bilmek lazım. Kimse bizi ötelemiyor bu yüzden. Bulunduğun toplumu öğrenmek gerekiyor. İnsanlar neden aile yapısından kopmuş şimdi toparlamaya çalışıyorlar, bunları bilmek gerekiyor.
Türkçe konuşma, yeme-içme ihtiyacı duyuyor musun?
Burada Türkler çok yaşıyor. Burada Türkiye’den insanların yoğun yaşadığı Harringay’de yediğim kebaplar, İstanbul’da yediklerimden güzeldi. Yemekleri özlemiyorum ama annemin yemeklerini, kayınvalidemin mezelerini özlüyorum onu da gidince yakalıyoruz.
“Çok hızlı tüketilen bir çağdayız”
Türkiye’ye olan bakış açın değişti mi? Ne gibi farklılıklar görüyorsun?
En son buraya gelmeden önce öğretim görevlisi olarak görev almıştım. Gençlerin bakış açılarından dolayı Türkiye’nin geleceğini biraz daha gençlik hareketlerinin çoğalmasından dolayı umutlu görüyorum. Bağnazlık, her konuda öğretilmeli. Ne olduğu ve nasıl mücadele edileceği öğretilmeli. Umudum, hayalim var ama hayalim onun yarısı kadar. Okumaya, okuduklarımız üzerine konuşmaya fikirler üzerine durup düşünmeye ihtiyacımız var. Çok hızlı tüketilen bir çağdayız. Çocuk bilgisayarda oyun oynarken “oynama” diye kızmak yerine ‘bir bakmalılar neden oradalar’ buraları kaçırıyoruz
Göç, sizce ne demek? Ve Göç-menlik
Göç tabi altında birçok sebep barındıran ama bütün o sebeplerin hiçbiri öne çıkmadan bir gün çantanı alıp çıkmak gibi. Göçmenlik bir yere ait olamamakla, oralı olmak arasındaki köprünün adı bence çünkü biz henüz köprüden geçiyoruz. Ama umarım köprüyü sağlam taşlarla kurmuşuzdur o zaman rahat geçeriz ya da köprünün karşısında sizi bekleyenler köprüyü beraber geçtikleriniz sağlamdır ya da geride bıraktıklarınız sağlamdır o zaman daha rahat oluyor.
“Burada sınırları aşacak, özel sorular sorulmuyor”
Yabancı arkadaşların ve Türkiyeli arkadaşlarınla geçirdiğin vakitlerde farklılıklar var mı? ya da aynılıklar?
İlk geldiğimiz zaman her kültürden insanlarla karşılaştık ben hiç kimseyi Türkçe konuşuyor diye hemen arkadaş olmadım. Seçme kriterlerim Türkiye’de ne ise burada da öyleydi. Okulda çalıştığım için her ırktan arkadaşım var, komşularımız var. En önemli fark burada sınırları aşacak, özel sorular sorulmuyor.
“Merkezde bir kahveyi herkes içebiliyor”
Buradaki yaşam koşullarını nasıl görüyorsun?
Türkiye standartları ile karşılaştırmamak gerekiyor. Yaşam standartları Londra içerisinde biraz daha zor. Evler biraz daha küçük. Hayalimiz Londra dışında yaşamak. Burada yaşam ve sosyal yaşama çok kolay adapte olunuyor. Sürekli oyunlar, konserler, aktiviteler, bütçenize göre her şey yapılabiliyor. Merkezde bir kahveyi herkes içebiliyor. Bunu asgari ücretle çalışan herkes yapabilir. İstanbul şartlarında da bunlara bütçe ayırırdık, burada da öyle. Burada kültürel faaliyetler bizim için lütuf. Türkiye’de her yere alışveriş merkezi dikiliyor diye çok söylenirdim artık vazgeçtim bunlardan. 30 pounda bir trenle gidip deniz kenarında bir kahve içebilirsiniz.
“Tatil için Türkiye’ye gidiyorlar”
Burada gördüğün Türkiye algısı nasıl?
Çevremdekilerden bir kişi harici hepsi tatil için Türkiye’ye gidiyor. Türkiye’yi çok mutlu yaşaması çok güzel, sempatik bir ülke olarak düşünüyorlar. Kur farkı da onlara bunu hissettiriyor. Pakistanlı bir aileyle tanışmıştık. İstanbul’da Fatih’i, Zeytinburnu’nu gezmişler. eski İstanbul diye oraları görmüşler ve yatırım yapmak istiyorlardı. Seçimleri bekliyorlardı, okul açma fikirleri vardı. Yılın üç, dört ayını İstanbul’da geçiriyorlarmış. Sağlık sisteminde hizmet sektörünün iyi olmasından dolayı tedaviye gidenler var. Karşılaştığım insanlar pozitif bakıyorlar.
Ruhun ve kalbinde burada mı? Ne düşünüyorsun bu konuda?
%70’i burada; çünkü ailem, eşim çocuğum ve köpeğim mino burada.
“Denemeden, yaşamadan göçmenlik hikayesi bilinmiyor”
Deneyimlerinden eklemek istediklerin?
Ülke değiştirmek isteyen insanlar önden araştırma yapsınlar. Başkalarının anlattıklarını bıraksınlar. Ön çalışma yapıp çantalarını alıp gelip yaşasınlar, görsünler. Kimse başkasının deneyimiyle kendine bir deneyim çıkarmasın. Denemeden, yaşamadan göçmenlik hikayesi bilinmiyor.