Bir hayalin peşinden koşmak
Her gün gözlerimiz gibi kapanıp açılan, uyuyan ve uyanan bir zaman çizelgesinde yaşarken 16. yaşıma gidiyorum. O zaman diliminde 17’ye doğru ilerlerken “vay neler yapmışız” dediğim bir zaman dilimini düşünüyorum.. Satürn derecem 12.. 12 yaşından beri süregelen 5 yılda hayatımız için büyük değişimler ve dönüşümler, kırılmalar olmuş, ilerliyorum..
Üç arkadaş çıkıyoruz, bir yola.. Film, yapacağız.. Bir hayalimiz var.. Belki de hiçbir parça yokken nasıl bir üretkenlik sürecini kendi inşa etme sürecimizi öğreniyorum. Ne cesaret oradan oraya koşuyoruz. Harçlıklarımızı birleştiriyoruz, bilgiler toplamaya çalışıyoruz. Bir film nasıl çekilir? Senaryo nasıl yazılır? Bir finans nasıl yaratılır? Bir girişim nasıl olur? Bilmiyoruz, öğrenmeye çalışıyoruz.. Elimizde yazdığımız bir senaryo var tabi bize göre senaryo.. Bildiğiniz düz metinlerin yazıldığı cümleler..
Gülümsüyorum, ne tatlı diyorum. Okul pek ciddiye almıyor bizi hatta pek değil hiç.. Biz devam ediyoruz.. Annem, üniversite sınavına çalışmam gerekirken yaptığıma anlam veremiyor; kaygılarını, korkularını artırıyorum, haklı olarak.. (Yaa okumazsa bu kızzzz :))) Babamdan bir tepki yok ama bir fikrim olduğu için hoşuna gidiyor. Arkadaşlarımla anlatıyoruz. Bir fikir ortaya koymuşuz. İnanıyoruz, biz bu filmi çekeceğiz.
Ege Üniversitesine gidiyoruz, İletişim Fakültesinde Prof. Dr. Dilek Takımcı( O zamanlar Dr. Öğr. Üyesiydi.) ve Dr. Öğretim Üyesi Ahmet İmançer ile tanışıyoruz diyoruz ki biz film çekmek istiyoruz nasıl yapabiliriz? Onlarda yüzlerinde bir gülümseme sohbet ediyorlar, ekipman desteği verebiliriz size diyorlar. Ahmet hoca “Sen de ışık var, beden dilin bunu gösteriyor, böyle ilerlersen güzel yerlerde görürüz seni diyor.” Teşvik ediyorlar, umudumuzu kırmıyorlar sonra İzmir Büyükşehir Belediyesi AB fonları bölümüne gidiyoruz.. Orada konuştuğumuz personel bize projeleri anlatıyor, bunlardan muhakkak faydalanın, diyor.. Farkındalık kazanıyoruz, sonra sahilde yürüyoruz, düşünüyoruz, konuşuyoruz.
Sahilde taşlarda oturup, ayaklarımızı denize doğru sallıyoruz. Ben babetlerimi yine bir hiperaktivite davranışımla denize düşürüyorum, ayakkabım yok. Gülüyoruz, bir yandan da ne yapacağız. Öyle Kıbrıs Şehitlerine giriyoruz, ayağıma poşet bağlıyoruz, yürüyorum bir yandan da kahkaha içerisinde gülüyoruz yine harçlıklarımızı birleştirip bana yeni o günü kurtaracak bir ayakkabı alıyoruz. (Şimdi delilik gelse de ah ne günler diyorum) Sonra okula gidiyoruz, bizim heyecanımıza ortak olan arkadaşlarımız var ama bizimle dalga geçen, arkamızdan konuşulanlar, duyuyoruz. Umrumuzda değil, biz devam ediyoruz. (Üzülüyoruz, tabi pek umrumda değil de diyemem; ancak bu bizim yolumuzu değiştirmemize neden olmuyor. ) Öğretmenlerimizden bir tepki yok, onlarda inanmıyor. Müdür’e anlatıyoruz, bir ışık bulamıyorlar; çünkü cesaretli değiller. Babam sonra uğraşımıza karşılık veriyor. Gelin gençler, sizi bir iş insanıyla tanıştırayım, diyor.
Size, fikrinize inanırsa eğer hibe bulabilirsiniz, diyor. (İzmir’in en zengin iş insanlarından, İzmir Ticaret Odası, İzmir Ekonomi Üniversitesi kurucularından) İnanılmaz heyecanlıyız. Fikrimizi sunacağız ve hibe bulacağız. Babamla gidiyoruz, bana da hiçbir ayrıcalık yapılmıyor. Hatta sanki ortamda babamda beni tanımıyormuş gibi davranıyor. Şaşkın hissimi yazarken hatırlıyorum, yine. Sorular soruyor, bizimde ilham almamız için başarı öyküleri anlatıyor. Şimdi Doç. Dr. olan alanında çok iyi akademik çalışmaları olan oğlunun Amerika’daki başarılarından, burs verdikleri öğrencilerin başarılarından bahsediyor.
Bana kalem kalem gerekli olanları bir plan olarak sunun ve okul müdürünüzü görelim, diyor.
Biz müdüre gidiyoruz, anlatıyoruz. Bizi ciddiye almaya başlıyor; elimizde somut bir şeyle gidiyoruz o da bize inanmaya başlıyor. Masraf nedir, finansal plan nasıl yapılır, film maliyetleri nedir? Uğraşıyoruz, yazıyoruz. Müdür, bu konularla ilgili İngilizce öğretmenimizi çağırıyor. Öğretmenimiz, bir radyo programı yapıyor. Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Fakültesinden mezun tanıdıklarım var, diyor. Onunla bir konuşalım. Onlarla konuşuyoruz. Onlar biz yaparız, masraf şu olur diyor. Tekrardan gidiyoruz, Finansal kalemlerimiz, beğenilmiyor. Düzeltiyoruz. Sonra tekrar, tekrar, tekrar gidiyoruz, her gittiğimizde geriliyoruz, diken üstünde oturduğumuz hisler yaşıyoruz sonunda onay alıyoruz.
Ve okulun hesabına bizim için ayrılan hibe İzmir Ekonomi Üniversitesi desteğiyle gerçek kılınıyor. Sonra çekimler…Çekim süreci nedir, film nedir, ekip nedir, senaryo yazmak nasıldır, beyin takımı nedir ve nicesini öğreniyoruz.. İlginç bir deneyim.. İlk gösterimde ağlıyoruz.. Yola çıktığım arkadaşımızla yol ayrımı yaşıyoruz. Süreci daha üst seviyeye çıkarmak için okul geride kalıyor. Bizimle dalga geçenler şaşkın..Alt sınıflara ilham oluyoruz.. Yerel basına konu oluyoruz.
Tüm dünya referans üzerine dönüyor.. Bu girişimimizden çıkardığım sonuçlar başka yazının konusu olsun.. Yıllar sonra liseden benimle dalga geçen bir arkadaşım hakkınızı yedik, o dönem bunu yapabilmeniz büyük bir olaydı, demişti yani demem o ki olumsuz düşünce kodlarına takılmayın, sadece kendi yolunuza bakmak size bir hayali gerçek kılabilir. Şimdi düşündüğümde film, poster her şey çok komik, yetersiz geliyor.. Ama en güzel gelen ise gerçekten bir hayalin peşinde koşabilmek.. O koştuğun süreçte yaşadığın hisler ve öğrendiklerin.
Yola çık gerisi yolda gelecek, emin ol.. Ne diyorduk..”Asla yalnız yürümeyeceksin..”
Yoktan var kılabilmek diye bir şey var. İşte girişim..
Hayaller, hayallerimiz iyi ki var..
Şimdi diyeceksiniz ki networkunuz varmış; eğer olumsuz bir bilinçaltı kodlamanız varsa; Barack Obama’nın eşi Michael Obama birçok siyasi lider eşlerinden biriydi ama diğerleri onun yaptığı hiçbir çalışmayı yapmamıştı. Halkın inanılmaz sevgisini kazandı ve çok güzel işler ortaya koydu; çünkü hayalleri vardı.
Sevgiler..🍀 Bugünün şarkısı MFÖ Buselik makamına 🐞