“Asla yalnız yürümeyeceksin”

Tüm Dünya’da küresel ve dijital bir dönüşümle orta sınıfın yok edilmesi, demokrasi, insan hakları konusunda kırılgan bir süreç söz konusu. Örneğin; Fransa haberlerinde Macron siyasetini izlediğinizde bunu görmek veya İngiltere haberlerinde Rishi Sunak’ın yasa tasarılarına bakmak, Avrupa genelinde ise yükselen sağ-liberal politikaların totaliterleşme yolunda sancıları ve Amerika bakışıyla polis-devlet algılayışının daha da derinleştiğini genel conjektürde görmek mümkün; ancak buna ses çıkaranların sayısıda bir o kadar fazla. Kelime kökenlerine inip baktığımızda ve  insanlarla konuştuğumuzda elbetteki karşıma en önemli şu kök ve ekleri geliyor. “Bil” -ge , -mek, -im, -inç…

Şimdi bu düzlemde insanlar seçimden medet umuyorlar mı derseniz kesinlikle hayır.. İngiltere’ye geldiğimden beri seçimler yapıldığında ne bir reklam propagandası gördüm ne de bizdeki gibi bir telaş. En şaşırdığın olaylar nedir sorusunu kendime soracak olursam benim için ilk başlarda gelenlerden biri buydu. Ancak eylem, başkaldırış, kabul etmeme geldiğimden beri sürekli görüyorum.

Peki bunun nedeni ne sizce? Bu soruyu bir düşünün, derim eğer buraya kadar yazdıklarımı okuduysanız …

Verilere güvenilmediği ile ilgili birçok araştırma var bunlardan biri olan Brexit sürecindeki Facebook Rolü TEDTalks Gazeteci Carole Cadwalladr araştırmasını anlattığı konuşmasını izlemenizi öneririm. Gözlemevi’nin yaptığı bir araştırmaya göre “Facebook’ta seçimden önce en çok harcamayı yapan sayfalardan birinin verdiği reklam videosu, Kemal Kılıçdaroğlu’nun sözlerini çarpıttı. Merkezi ABD’de bulunan şirket, “teröre destek” montajını yayan bu sayfadan en az 1,3 milyon lira kazandı.” Bunun derlendiği haberide Journo.com.tr’den okuyabilirsiniz.

Neyi neden yaptığını bilmeyen, dünyadan bihaber insanlar başka olasılıkların farkında değildir.

Mantık, olasılık, felsefe gibi alanlarda hiçbir şey okumamış, bilmeyen hatta bir kitap, gazete bile okumamış bir insanı muhakeme yeteneğinden elbet yoksundur diye eleştirmek kolay olan eğitmek şart ancak darboğaz ile büyütülmüş, tüketimin pompalandığı bir toplumda büyütülmüş bir gencin eline örneğin tahmin edemeyeceği fırsatlar verirseniz ne yapar, size tapar…

14 yaşında evlendirilmiş çocuk gelin olmuş, eğitim almamış bir kadına yaşadıkları doğru deyip bunu onaylarsanız ne düşünür? Toplumda bu doğru diye yaygınlaştırırsanız. Benim yaşadıklarım doğruymuş, der; kötülüğe tapar..

Bu şöyle bir psikoloji daha anlaşılır kılmak gerekirse, karşınızda sizden daha özgüvenli, zeki birini görürseniz bir korkarsınız mesela ya da sizinle aynı standartta ama sizden daha iyi işler yapıyorsa bir kuşkulanırsınız, açık bulmak istersiniz veya kendinizi güzel bulmuyorsunuzdur size değer veren, güzel biri olursa aklından şüphe edersiniz, gibi gibi. Herkes en tanıdığına ya da en ihtiyacı olana gidiyor. Ya da en büyük kötülüğü aslında hem kendine hem de çevresine yapıyor. Bil-inç yok ise …

Ama fakat lakin, Tarih, şunu gösteriyor ki hakikatin, iradenin yanında duran irade mutlaka kazanıyor.

*Gelecek uzun sürer*  Zarların sahte olduğunu herkes biliyor …

Zizek’in İdeolojinin Yüce Nesnesi kitabındaki şu satırlarına  Erdoğan Özmen’nin “Ne Yaptıklarını Gayet İyi Biliyorlar Ama Yine de Yapıyorlar” başlıklı yazısından sesleniyorum.
“Sinik özne ideolojik maske ile toplumsal gerçeklik arasındaki mesafenin gayet iyi farkındadır, ama yine de maskede ısrar eder. Demek ki Sloterdjik’in önerdiği formül şöyle bir şeydir: “Ne yaptıklarını gayet iyi biliyorlar, ama yine de yapıyorlar.” Sinik akıl artık naif değildir, aydınlanmış yanlış bilinç gibi bir paradokstur: Kişi yanlışlığı gayet iyi bilmektedir, ideolojik bir evrenselliğin ardındaki tikel çıkarın gayet iyi farkındadır, ama onu yine de reddetmez.”.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir