“İngilizce bilmeden her zaman çemberin dışında kalırsınız.”

Tek başına çıkılan yolda üç kişi olarak devam eden bir yolculuğun hikayesi var, bu hafta.

Sedanur Mills, 2007 yılında başlayan İngiltere yolculuğunu anlatıyor.

Öncesinde ise 6 Şubat depreminde çemberin dışındayken hissettiklerini soruyorum.

Depremi saat kaçta ve nasıl öğrendin? Neler hissettin, peki? Buradaki çevrenden insanların merakı nasıl oldu?

Birçok insan gibi sosyal medyadan öğrendim. Depremin büyüklüğünü ölümlerle, acılarla daha çok anladık; o ilk an depremin büyüklüğünü yansıtmıyordu. Deprem için dayanışma etkinlikleri yaptık. Çok büyük rakamlar olmasa da elimizden geldikçe bağış toplamaya çalıştık. Buradaki topluluğumuzla acılarımızı paylaşmaya çalışıyoruz.

Ne zaman geldin? Bu hikaye nasıl ve neden başladı?

2007 yılında geldim. İngilizce öğretmeniyim geldiğimde bir program için gelmiştim. Programı tamamladıktan sonra Ankara anlaşması olarak bilinen girişimci vizesine başvurdum. Beş yıl King’s College’de İngilizce dersleri verdim şu anda da Royal Holloway Üniversitesi’nde akademik İngilizce dersleri veriyorum. Kendime ait bir eğitim danışmanlık firmam var. Online dil okulu ve İngiltere’ye gelmek isteyen öğrencilere eğitim danışmanlığı hizmeti veriyoruz.

 O günden bugüne hayatında neler değişti? Neleri fark ettin? Burası sana ne öğretti?

Burası bana çok şey öğretti. Yetişkinlik hayatımın çoğu çalışma hayatımın çoğu burada geçti. Burada anne oldum, burada ailemi kurdum o yüzden öğretilerimin çoğu burada. Daha hümanist olmayı, sahip olduklarımızın değerini anlamayı öğrendim. Ülkemi ve insanlarımı daha çok sevdim içerisindeyken fazla anlamıyor olabiliriz. Burası bana daha geniş bakış açılı ve hümanist olmayı öğretti, diyebiliriz. Türkiye’de en ufak bir şey olduğunda burada kat be kat hissediliyor, acısı.. Güzel bir şey olduğunda da aynı şekilde. Bunların değerini anladım.

Dönmek senin için ne ifade ediyor?

Dönmek, iki taraflı bir yol gibi geliyor. Gidersin ve dönersin. Ben dönmek için gelmedim. Buradaki yaşamımı ucu açık bir yol olarak görmüyorum. Bir gün Türkiye’ye dönecekmişim gibi bir umut ya da plan ile yaşamıyorum. Bu iyi, kötü beklentileriniz, aile yaşamınızla da ilişkili. Benim burada kurulu bir hayatım var. Türkiye’de evim, burası da evim. Burada geçiciğim gibi hissetmiyorum bu da burada daha fazla kök salmama neden oluyor.

En şaşırdığın olaylar?

İlk geldiğimde özellikle insanlar açık ve direkt olmasıydı. Bunu nasıl rahatlıkla söyledi gibi şaşırıyordum. Bu güzel bir şey ben de hayatıma bunu katmaya başladım. Yetişkinlikle beraber hayatınızda sadece yaşadığınız şehir değil iç dünyanızda da çok şey değişiyor. Buna şaşırıp insanları kaba buluyordum ama şimdi bunun dürüst ve doğru olduğunu düşünüyorum.

Peki özlemi nasıl tanımlayabilirsin?

Özlem benim için anılar. Belki bir çocukluk, gençlik anısı, aileyle geçirilen ufak bir zaman. Bunlar benim için Türkiye’ye dair özlemler. Mümkün oldukça bağlarımızı koparmamaya çalışıyoruz oradaki arkadaşlarımız, dostlarımızla ve ailemizle.

Arada kalmak sana ne ifade ediyor?

Ne oralı ne buralı gibi hissetmiyorum da hem oralı hem de buralı gibi hissediyorum. Oğlum için de bu geçerli. Burada büyüyor. Babası İrlandalı annesi Türk. Ben onunda hiçbir zaman böyle hissedeceğini düşünmüyorum. Daha çok çeşitlilik ve zenginlik bu. Neticede iyi insan yetiştirmeye odaklandığımız için arada kaldığımı düşünmüyorum. Çok nadir bazı zamanlarda Türkiye’de olsaydı dediğim anlar oluyor. İkisininde artı ve eksileri var; duygusal olarak beslenme şekillerimiz farklı.

Arada kaldığın durumlardan bahseder misin?

Duygusal olarak desteklenmeyi söyleyebilirim, bazen bunu düşünüyorum. Burada da kendi küçük çevremizi yarattık. İyi ilişkilerimiz var. Deprem acısı gibi mesela buradayız, hayat devam ediyor buradaki insanlardan ne bekleyebiliriz ki bazen acıyı paylaşmak noktasında acıyı ancak ve ancak anlayanlar, senin geldiğin yerden olanlar o anlarda evet biraz zorlanıyorum.

Türkiye’ye gittiğinde ne hissediyorsun özellikle ilk gidişindeki his neydi, peki buraya ilk geldiğindeki his?

İlk geldiğimde programı tamamlayıp dönmek üzere gelmiştim. Program bittiğinde vizem vardı. Dedim ki biraz kalıp zaman geçirmeye devam edebilirim. Çok yaşayabileceğimi düşünümüyordum, doğrusunu istersen. Yabancılarla şu anki kadar iletişimim olabileceğini bile düşünmüyordum ama bu sadece dil ile alakalı bir şey değil. Yaşadıkça, kültürü öğrendikçe aslında daha çok adapte oluyorsunuz, topluma. İlk geldiğimdeki toplum ile ilgili görüş şeklim çok değişti, şu anda. İnsanların neyi, neden yaptığını daha iyi anlıyorum. Geri döndüğümde Türkiye’de birçok şey farklı gelmişti. Çok özlediğim şeyleri fark ettim. Türkiye’de yaşarken beni rahatsız eden şeylerin daha da rahatsız etmeye başladığını gördüm. Doğru bir karar verdiğimi düşündüm, açıkcası.

Gitmek mi? Kalmak mı?

Kalmak.

Farklı bir kültürden biriyle aile kurmanın ne gibi avantaj ya da dezavatajları oluyor?

Biz eşimle 2007 yılında tanışmıştık. O zaman kesinlikle böyle birşey olamaz. Ben yabancı biriyle evlenemem, yapamam diye düşünmüştüm. Oldu, güzel oldu. Memnunum. Eşimin ve benimde karakterimin bunda etkisi var. Bunu farklı kültürlerden gelmek olarak düşünürsek evet hiç kolay değil. Aynı şeye çok farklı bakabiliyorsunuz ki İrlanda çok sıcak, aile kavramına önem veren Türklere benziyor o anlamda. Öyle olmasına karşın ilk zamanlarda neden böyle düşündün, neden böyle baktın oluyordu. Çok uzun zamandır olumlu yönlere bakıyoruz. Evlilik ve ilişkide kendi dilini yaratıyorsun, bir süre sonra. Emek verince oluyor, elbetteki. İlk eşimle evlenmeye karar verdiğimizde bir arkadaşım ama beraber Sezen Aksu konserine gidip eğlenemeyeceksin beraber kuru fasulye, pilav yediğinde aynı zevki almayacaksın, demişti. O zaman düşünmüştüm evet onlar olmayacak ama hayatta daha önemli şeyler var. Merhamet, vicdan, iyi niyetli olmak, doğru, dürüst insan olmaktı benim kriterlerim bunlar o yüzden daha kolay adapte oldum.

Türkçe konuşma, yeme-içme ihtiyacı duyuyor musun?

Evet orada bir ihtiyaç söz konusu. Beraber Sezen Aksu konserine gitmesek de evde Türk yemekleri yapıyorum. Bulunduğumuz bölgede çok Türk arkadaşlarımız var. Bu ihtiyaçları dostlarla gideriyorum.

Yabancı arkadaşların ve Türkiyeli arkadaşlarınla geçirdiğin vakitlerde farklılıklar var mı? ya da aynılıklar?

Daha planlılar biz de eşimden dolayı takvim ile hayatımızı planlıyoruz. Yabancı arkadaşlarımla daha çok doğa yürüyüşleri, kamplar yapıyoruz. Türkiye’den arkadaşlarımızla daha yemeli içmeli bir zaman geçiriyoruz.

Burada gördüğün Türkiye algısı nasıl?

İrlandalılar için ucuz tatil yapabilecekleri bir Akdeniz ülkesi. Onun dışında çok birşey bilmiyorlar, aslında.

Göç sence ne demek? ve Göç-menlik ne demek? Burada kendini 2. sınıf vatandaş olarak hissettiğin oldu mu?

Kötü hareketlerle karşılaştım evet ama bunları kişiselleştirmedim. Düşüncelerimiz biraz bizi yönlendiriyor. Ben göçmenim gibi düşünerek bunu çevremize de yansıtmaya başlıyoruz. Biz öyle davrandıkça çevremizde öyle davranmaya başlıyor. Belki olmuştur, fark etmemişimdir. Bunlara yoğunlaşmamaya çalıştım. Londra’da her 5 kişiden 1’i göçmen o yüzden böyle düşünmüyorum.

Buradaki yaşam koşullarını nasıl görüyorsun?

Zor. Dışarıdan göründüğü, tatile, eğitime gelmek gibi değil. Maddi olarak Londra yaşaması çok zor bir şehir. Brexit ve Covid-19 sonrası insanlar zorlanıyor. Yeni gelenlere de küçük şehirleri tavsiye ediyorum. İstanbul ve diğer şehirler gibi.

Ruhun ve kalbinde burada mı?

Ruhum ve kalbim ailemin olduğu yerde o yüzden burada.

Deneyimlerinden eklemek istedikleriniz?

Kısa bir tavsiye verebilirim, nacizane. Yapmak istiyorsanız yapın özellikle gençler bir hayaliniz varsa bunu gerçekleştirin. Zor olacağını bilerek yapın. Gerçekten yolunuz açılır. Londra, büyük bir şehir zor ancak birçok fırsatı içerisinde bulunduruyor. Psikolojik olarak hazırsanız birçok şeyi başarırsınız. İngilizce öğrenmeyi ihmal etmesinler. Dil öncelikli. Dili bilmeden her zaman çemberin dışında kalırsınız farklı ortamlara girerek kültürü deneyimlemelerini tavsiye ederim.

https://youtu.be/M6skh0zI-Qg

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir