Kelimelerin sihirli gücü “sadece öpücük”
En çok güneşi sevsem de yağmur yağdığında yağmur’a karşı yazı yazmak bana daha çok ilham veriyor. Yolda, benim için bir karalama defteri, herhangi bir kaygı taşımadığım, kelimelerin renklerini içimden dökmek istediğimde aktardığım..
Yağmur’a yolda yakalandım, bugün şemsiyem yanımda yoktu, yağmur’da ıslanarak yürüdüm;
Barb Schmidt’in podcastini dinliyordum ki bir yerde durdum, “sizin olmadığınız odada sizi savunmayan kimseyi hayatınızda tutmayın.” diyordu. Yol bitiyor, yağmur devam ediyor, bu sefer onu izlemeye başlıyorum.
Aklıma gerçekliğin ağırlığıyla karşılaşmadığım çocukluk zamanlarıma gidiyorum, yağmur yağdığında acaba tüm sevdiklerimde beni düşünüyor mudur diyen o saf inanca, hayal gücüne gülerken kelimelerin, sözün sihirli gücünü hatırlıyorum. Freud, kelimeler insanların en güçlü duygularını uyandırabilecek kapasiteye sahiptir, der. Az önceki satırlarda bahsettiğim o masum kelimelere karşılık ise kötü kelime örneği geliyor, zihnimin duvarlarına.. Liseden kız arkadaş grubumuzdan bana küsen arkadaşlardan biri yağmur suyu yazan kanalizasyona ayağıyla vurup, hakkımda olumlu olmayan cümleler söylemiş o günü öğrendiğim gün elbette çok küçüktüm ve üzülmüştüm şimdi gülerek hatırlasam da nasıl bir öfke büyütmüş içinde diyorum.
Sihirli kelimeler, sihirli insanlarla yaşam, daha kaliteli ve ruha şifa. Yaşamın kanalizasyon suyuna ayağıyla vuran tarafı çoğunluk olsa da o gerçekliğin ağırlığının olmadığı taraf her yaşta ruhumuzu diri tutuyor. (-ayrıntı: Aradan yıllar geçti elbet denk geliyoruz en son ortak bir arkadaşımızın düğününde karşılaşmıştık. Şöyle diyaloglar geçmiş ve benim onun hakkındaki farkındalığım hiç değişmemişti. “- Ya senin böyle olacağın o zamanlarda belliydi. – Keşke bizim düğünde de Türkiye’de olsaydın, Çağırdığını hatırlamıyorum dediğimde aa öyle mi nasıl çağırmışımdır -samimiyetsiz bir gülüş- Samimi olmadığını bildiğin ve hissettiğin bir karşılaşmada fazla samimiyet çok gereksiz hissettirmiyor mu? Kelimeler, kirleniyor gibi hissediyorum.
Sizin olmadığınız odalarda, sizi savunan insanları hayatımızın içerisinde tuttuğumuzda kelimelerimiz parlıyor.
Çocukluk, ergenlik, gençlik zamanlarına yolculuk yapmışken iki yaşlı İngiliz’e sorduğum 30’lu yaşlarınıza dönseniz neyi değiştirirdiniz? Sorusuna şu cevapları almıştım;
- Kızımı kendim büyütürdüm, kreşe göndermezdim. Büyüdüğünü görmek isterdim. 60 yaşında ve hala doğru insanı bulamadı. Bu yüzden olduğunu düşünüyorum. (Kadın)
- Daha güvenilir bir insan olurdum ve öğretmen olarak çalışmaya daha erken yaşta başlardım. (Erkek)
Yaşam her gün bambaşka renklerde bambaşka hikaye ve deneyimlerle çıkıyor, karşımıza..
Yaşam belki İranlı Şair Füruğ Ferruhzad’ın Yeniden Doğuş şiirindeki dizelerindeki gibidir,
“Yaşam belki uzun bir caddedir,
her gün filesiyle bir kadının geçtiği,
yaşam belki bir urgandır, bir adamın daldan kendini astığı,
yaşam belki okuldan dönen bir çocuktur ya da birinin şaşkınca yoldan geçişi,
şapkasını kaldırarak, başka bir yoldan geçene
anlamsız gülümsemeyle “günaydın” diyen.
Ben hüzünlü küçük bir periyi biliyorum,
okyanusta yaşayan ve yüreğini tahta bir kavalda, usul usul çalan
küçük hüzünlü bir peri, geceleri bir öpücükle ölen
ve sabahları bir öpücükle yeniden doğacak olan… ()” Öpücük demişken geçen yakın arkadaşım sadece öpücük içimden geldi diye mesaj atmıştı. Kelimelerin sihirli gücüne örnek mesela.
Bu yazının ismi de öpücük olsun.
Yaşam bir öpücük olsun, geceleri öpücükle kapanan sabahları öpücükle yeniden doğan.