“Neden öldüler”
İçimden pek bir şey yazmak gelmiyor. Gidip gördükten sonra hiç.. Bazı puzzle parçalarını birleştiremediğinde resim tam çıkmaz ya da bir parçayı kaybettiğinde tamamlanamaz ya tablo o misal..
O yola çıkarken korkumu belli etmesem de çok korkuyordum nitekim ailemi korktuğum kadar tedirgin etmemeliydim. Karşılaştığım manzara düşündüğümden de farklıydı. Şehrin normal bir düzeni yoktu o yüzden diğer 9 ili daha çok merak etmeye başlamıştım. Bir yerin tarumar olması gibiydi.
Bazen dillendirmediğimiz korkular, kaygılar karın şişliğine, alerjiye ve boğaz enfeksiyonuna, baş ağrısına yol açabilir. 2 gün o kadar şaşkındım ki bunların hepsi eve varana kadar benimle birlikteydi.
Yolda, gözlerimi kapattım… 1999 İzmit depremi, 7 yaşındayım.. İzmirdeyiz.. Deprem ülkesi, birinci derece deprem şehri olduğumuz anlatılıyor, ders sıralarında.. Deprem sallantıları olduğunda arabada, dışarıda, sokakta bekliyoruz. Güvenmiyoruz, yapılarımıza. 1999, Bir telaş var, bir şeyler konuşuluyor.. İzmit depreminde tanımadığım, görmediğim babamın teyzesinin öldüğünü duyuyorum.. İsmi “Menşure” ne değişik isim diyorum.. Tanımıyorum ama “teyze” yakınlık hissi veriyor.. İki yıl sonra babam İzmit’e gidiyor, İzmit, yeniden inşa ediliyor.. Elinde Belediye’nin bir kitabını getiriyor, inceliyorum, okuyorum.. Kentin yeniden inşa edildiği yazıyor, kitapta.. Düşünüyorum, biri öldü, evler yıkıldı, parçalar, dağınık anlamlandıramıyorum, çocuğum.. 2011, Van depremi oluyor, dayanışma kampanyası yapıyoruz. Arkadaşımızın yakınlarını ziyaret ediyoruz, yaşlı bir amca var, çocuklar.. İçim dağılıyor.. Bir yanlışlık var, bir yerlerde diye sorguluyorum, 18 yaşındayım..
2020 İzmir depremi, ilk çalıştığım haber ofisinin yer aldığı binanın yıkıldığını görüyorum, o gün tanımadığım bir kadının korku ve çaresizlikle elimi tutuşunu hatırlıyorum sonra o binanın oradan geçiyorum, 1 yıl sonra başka bir binanın inşa edildiğini görüyorum. Gözlerimi açıyorum, 6 Şubat 2023.. Başka bir kıtada, İngilteredeyim. 10 il yıkık, sabah bu haberle çalıyor telefonum.. Annemi arıyorum, telefonda ağlıyor, insanlar enkaz altında diyor.. Şaşkınım.. Gerçekliğini kavrayamıyorum. Yeniden inşa edilecek bu kentler, yeniden öyle kitaplar, dergiler, afişler basılacak peki “bu insanlar neden öldüler”? diye düşünüyorum.. Zihnimin puzzle parçaları arasında “karşılaşma”lar yaşıyorum..
İlk defa bir deprem bölgesi görüyorum. Duygularımı kontrol etmek zorundayım.
Röportajlarda bir kadına şunu soruyorum; (kadın hayli yorgun, şaşkın ama çalışmaya üretmeye devam ediyor)
Peki siz üzerinize düşen sorumluluğu yerine getirmiş miydiniz?
Durdu, yutkundu, düşündü. Hayır, dedi. Biliyorduk, bekleniyordu. Daha yakınlarda da deprem olmuştu. Evim yıkılmadı ama eşyalarım kırıldı. Montalasaydım, böyle olmazdı …
Sınıfsal bir dünyada vicdanlı yeteneklerin artması gerektiğini ve daha çok okuyan, bu okuduklarını içselleştiren, diplomalı cahillerin, paralı cahillerin daha çok azalması gerektiğini düşünüyorum. Rasyonel olan bir hakikat var. Deprem bir doğa olayı. Bilim ve teknik ile depremden sağ kurtulmak mümkün. Güç eline geçtiğinde dengeyi nereye koyduğunu bilmiyorsan denge şaşar. Dengenin merkezini bulmasını umut edip üretmekten başka pay yok. Yaşamak, paylaşmak, dayanışmak, sağ duyu tam da bu yüzden çok güzel.
Gözlerimi, kameramın merceğini daha çok açmak istiyorum …