“Oğlumuzun geleceği için endişe ediyorduk”
Sanatın ve bilimin toplumu dönüştürüp değiştirdiğine, iyileştirdiğine inanıyorum. Bertuğ Cemil de Türkiye’nin 68 ruhunun Moğollar kültüründen geliyor. Bu yüzden şarkılarında bir derdi, bir sorunu vurguluyor. Ve ekliyor; “Ben magazinsel olmaktansa, kendimi ön plana çıkarmaktansa şarkılarımla duyulmak istedim.”
Bir dönem müzik listesinde ön sırada yer alan şarkısı “Yağmur” ile şunları ifade ettiği gibi;
“Küçük hesaplarla geçiyor yaşam,
Büyük kavgalar küçük şeyler için,
Arsız ayaklar altında alın teri,
Kırılgan naif elleri,
Yalanlar, yalanlar, yalanlar,
Bulutların ardındaki güneş gibi gerçek,
Sevilmeye muhtaçken kimileri,
Kirli avuçlara düşüverecek.”
Bertuğ Cemil hikayesini şöyle anlatıyor:
“1974, Bursa doğumluyum. İstanbul Erkek Lisesinde daimi yatılı okudum. Müzik hayatıma bu dönem girdi. Gitarla tanıştım. Liseyi 7 yılda bitirdim. Müzik okuluna gitmek istiyordum ancak annemin ‘meslek edinmem’ isteğiyle Gazetecilik bölümüne yerleştim. O dönem aranjör Cengiz Köroğlu ile okulda tanıştım. O da Radyo Televizyon Sinema bölümündeydi. Beni Moğolların efsanevi davulcusu Engin Yörükoğlu ile tanıştırdı. Onların mekanında çıkmaya başladım. Bu esnada Nazan Öncel ile tanıştık. Demolarımı çok beğendi. Prestij müzikle anlaşıldı. İlk albümüm 1996’de çıkacaktı ancak bir anlaşmazlık oldu, hâlâ nedenini ben de bilmiyorum, albüm çıkmadı.
“Askerden döndükten sonra Hayal Kahvesi, Kemancı gibi mekanlarda söylemeye devam ettim. Cengiz Köroğlu, Feridun Düzaağaç, Kıraç, Funda Arar gibi isimlerin şarkılarını yapıyordu. Beni Kıraçla tanıştırdı. Demolarım beğenildi. Kıraç beni TMC müzik ile buluşturdu ve sonra ilk albümüm çıktı. Kurtalan Ekspres ile geçen yoğun bir yıl son albümüm Issız ve daha sonra ise İngiltere’ye 2017 yılında yolculuk…”
Bu hikaye nasıl ve neden başladı?
İnönü Stadındaki saldırı sonrası oğlumuzun geleceği için endişe ediyorduk ona başka opsiyonlar sunmak istedik. Oğlumuzun dikkat bozukluğu var, özel okula gitmesine rağmen hiç verim alamıyorduk. Okul duruma karşı çok duyarsızdı. Okulun tavrı oğlumuzu psikolojik olarak kötü etkiliyordu. O yüzden böyle bir karar aldık.
O günden bugüne hayatında neler değişti? Neleri fark ettin? Burası sana ne öğretti?
En pozitif değişim şu, bir rahatlama geldi. Nezakete, günlük hayat içerisindeki küçük tatlı paylaşımlara inanırım. Bunlar ülkemizde geriye doğru gidiyordu. Burada her inanç, dinden ve kültürden insanlar var. Bu çok tartışılır bir şey. İki ülkenin tarihsel süreçleri farklı elbet ancak buradaki ortam bende olumlu etki yarattı.
Dönmek senin için ne ifade ediyor?
Bir gün mutlaka döneceğim hissiyle baştan buraya geldik. Oğlumuzun eğitimi belli bir seviyeye geldiği zaman, üniversiteye gidip kendi ayakları üzerinde durduğu zaman dönmek. Seviyoruz memleketimizi.
Şaşırdığın olaylar?
Çeşme suyu içiliyor. İnsanların birbirine yaklaşımı efendiliği hoş, küçük şeyler oluyor. Yolda yürüyorum mesela hafif çakır keyif bir insan “good evening boss” dedi, neden bilmiyorum bu tarz şeyler hayatın sıkışmışlığı içinde nefes aldırıyor. Kimse kimseye bakmıyor, kimse kimseyi kıyafetiyle değerlendirmiyor. Uzun saçlı uzun boylu bir adam geldi ve topuklu ayakkabı giymişti çok acayipti ilk defa gördüm istediği gibi geziyor. İnsanların gönüllerince yaşaması ama kurallara uyması hoş şeyler.
Marketten alkol aldım, kasada çarşaflı bir kadın vardı “enjoy” dedi. Beni yargılamadı bunlar hoş şeyler böyle olunca da insanlar konsantre olmaları gereken şeylere odaklanıyorlar.
Peki, özlemi nasıl tanımlarsın?
Aile çok özleniyor. Başta İngiltere’ye gelene kadar çok iç yapıda, domestik bir insandım. 43 yaşına kadar Batı’ya hiç gelmemiştim. Dolayısıyla aile benim için çok önemli. Şimdi onları arıyorum, özlüyorum, sofraları özlüyorum. Anneciğimin şahane yemeklerini özlüyorum. İstanbul’daki evimizi özlüyorum. Memleketi özlüyorum. Eski Türkiye’yi özlüyorum. Falsoları vardı ama şu anda çok daha fena durumda. Yeni yapılan değişiklikler iyi gelmedi. Dolayısıyla eski Türkiye’yi özlüyorum.