Kırmızı babet
Yazın son demleri bir Eylül günü öykü yaratım atölyesine katıldım. Katılımcıların hiçbirini tanımıyordum. Herkes yazıya, okumaya gönül vermiş, yazma heyecanı bulunan kimselerdi. Sosyal medyada dezenformasyon kirliliği, chatgpt uygulamalarının uyuşturucu etkisini düşünmeyi bir kenara bırakıp anın tadını çıkarıyordum.. İkili gruplara ayrıldık. Yanımda Görkem diye bir arkadaş.. O bana ben ona 5 dakika içerisinde sorular sorduk ardından ise 15 dakikalık sürede yazmaya…
Görkem’i yazdım sonrasında Görkem bana şöyle bir şey söyledi.. Nereden anladın, ben böyle bir olay yaşadım.. Kırmızı botlarım vardı… Hayal ettim, dedim.. O da benim için bir yazı yazmıştı.. Şimdi size ikisini de paylaşmak istiyorum.
Ilık bir yaz sabahı pencereye vuran perde hızlanıyordu. Balkona çıkmak istedim. İçimde bir ürperti belirdi. Balkondan bir kadın bağırıyordu.
“Görkem, koşma koşma düşeceksin.”
O kadar kaygılıydı ki kadın, sanki perde bu titreşimi hisseder gibi daha çok sallanıyordu. Görkem ise bunların farkında değildi. Görkem’i inceliyordum, balkondan.. Kumral, bükle bükle omuzlarına düşen saçlarıyla bana baktı, sanırım ona baktığımı hissetmişti, gülümsedim..
Kırmızı babetlerin ne kadar güzelmiş, Görkem dedim. Teşekkür ederim diye bağırıp senin ismin ne dedi? Annesi ise yabancılarla neden konuşuyorsun diye seslenmeye devam ediyordu. Yağmur ismim dedim. “Yağmur yağıyor, kaç kaç” şarkısını söyleyip dönerek dans etmeye başladı. Perdenin sallantısı durmuştu. İçimdeki ürperti gülümseyişe bırakmıştı, yerini..
Düşünmeye başlamıştım.. 7 yaşındaki Görkem, nasıl hayaller kuracaktı, ileride neler yapmak isteyecekti, neler keşfetmek isteyecekti, annesi “koşma, düşeceksin” dediğinde hangi yoları seçecekti. Kayıpları, acıları, sevgisi, aşkı, nefreti, onu nasıl bambaşka biri yapacaktı.
Gözlerimi açtım, rüyanın etkisindeydim.. Telefonuma baktım, bir mesaj…
“Koşmasaydım, öğrenemezdim..” Kırmızı babetlerimdeki çamurlar yağmurlarla temizlendi.
Artık koşmuyorum dans ediyorum… Sadece dans, dans!!
Görkem ise kısacık sohbetimizden şöyle bir öykü kurgulamıştı;
Yağmur
Sonbaharın hüznüyle geldiği sanılanlar.. Kimine sevinç, kimine hüzün, kimine duru bir zihin katarken. İnsanın kendiyle başbaşa kalmak istediği, yeni bir mevsimi karşılayan Eylül ayında dünyaya merhaba dedi, Yağmur..
Adını o günün sevinciyle aldı. Küçük yaşlardan itibaren yaşam alanında kendine kattıklarıyla birlikte kendine yol haritası çizerek, gezmeyi, görmeyi, öğrenmeyi ve araştırmayı seviyordu. Yağmur taneleri gibi çoğalarak birikti ve şekillendi.
Ve yine aynı mevsim..
Yine bir sonbahar, aylardan Eylül..
Doğduğu o ülkede, şehirde ilk defa tanıştığı birinin kalemine döküldü. Hayatın hiç beklemediğin ve planlamadığın anlarında hoş bir tebessümün dahi sana kattıklarıyla evriliyorsun. Gelişiyorsun.
Hepimize dokunan yağmur tanelerinin mutlulukla birikmesi dileğiyle..
2025, Eylül