Murat Sezgin: İki kültür arasında kalmış çocukları fark ettim
Sezgin; “1992 Erzincan depreminden sonra İstanbul’a göç ile başlayan yolculuğunun ‘göç’ olduğunu Londra’ya yaptığı göç ile daha iyi farkına varıyor. İki kültür arasında kalmış çocuklara bağlama öğretmek bende çok fazla farkındalık yarattı.” diyor.
Söyleşi için yola koyuluyorum. Geldiğimden bugüne gitmediğim bir yer olan Enfield bölgesine doğru yol alıyorum. Trenden indiğimde evlerin içerisindeki perdeler dikkatimi çekiyor. Beyaz dantelli perdeler.. Arada kalma metaforu değil mi diye düşünüyorum. Sonra aklıma Pakistanlı ailelerin yoğun yaşadığı Hounslow bölgesine gittiğimde gördüğüm aynı beyaz dantelli perdeler ile karşılaştırarak düşünüyorum. Düşünürken zihnimde beliren sorularla bu haftanın kahramanı Murat Sezgin’nin müzik eğitimi verdiği Kırkısraklılar dayanışma merkezine varıyorum.
Ahmet Cuhacı’nın kaleme aldığı Hasret Gültekin’nin seslendirdiği umut dolu yankılarla sohbetimize başlıyoruz.
“Ölü evlerin değil,
Düğün evlerin olsun,
Kara kuşların değil,
Uçan kuşların olsun,
Güneşli, yağmurlu denizin,
Açan güllerin olsun,
Türküler söyle dağlara,
Gökyüzü kuşlarla dolsun..”
Çocukların gözündeki ışığı, yüreğindeki güneşle harmanlayan ve o güneş ile çocuklara rehberlik eden bunu da büyük bir aşkla yapan bir eğitimci olarak kendini tanımlayan Murat Sezgin ekliyor, Hasret Gültekin’nin şu sözlerini kendime şiar edindim. “Şairler, şiirler yazıyor. Ressamlar resimler yapıyor ve biz ozanlar türküler söylüyoruz. Peki bütün bunları niçin yapıyoruz? Dünya alışkanlıktan değil de, sevgi ve mutluluktan dönsün diye.” sohbet devam ederken aklıma 2019 yılında gittiğim Victoria & Albert müzesindeki Tim Walker’in “Wonderful Things” sergisi geldi.
Serginin girişinde sanatçı fotoğraflarının ilhamını çocukken oyun oynadığı köy yaşamından aldığını söylüyordu. Murat Sezgin’de yaşam umudunu, sevgiyi öğrenmesini, çocuklarla kurduğu bağın kaynağının 12 yaşına kadar köyde yaşamasına bağlıyor. 1992 Erzincan depreminden sonra İstanbul’a göç ile başlayan yolculuğunun ‘göç’ olduğunu ise Londra’ya yaptığı göç ile daha iyi farkına varıyor.
Tek bir dünyada bambaşka hayatlar yaşarken duygular nasıl da evrensel değerlere sahipti diye düşünürken Londra yolculuğunun ne zaman başladığını, bu hikayenin nedenini soruyor, ondan hikayesini dinlemeye başlıyorum.
Önce biraz seni tanıyalım? Kendinden bahseder misin?
Çocukların gözündeki ışığı yüreğimdeki güneşle harmanlayan ve o güneş ile çocuklara rehberlik eden bunu da büyük bir aşkla yapan bir eğitimciyim.
Ne zaman geldiniz? Bu hikaye nasıl ve neden başladı?
10 Temmuz 2015’de ilk turist olarak geldim öncesinde üç kere vize reddi almıştım. Türkiye’de öğretmen olarak çalışıyordum ancak sebepsiz yere red alıyordum sonra vize kabulu aldım. Turist vizesi ile geldiğimde burada Ankara anlaşması olarak bilinen girişimci vize türünü öğrendim. Başvurdum, onaylanınca kaldım. Göç hikayem böyle başladı.
O günden bugüne hayatında neler değişti? Neleri fark ettin? Burası sana ne öğretti?
Hayatımda çok şey değişti. Öncesinde yurtdışı deneyimim yoktu. İnsanın hayatı ortalama 70 yaş ise 35’ine kadar Türkiye’de, 35’den sonra başka bir ülkede yaşasam nasıl olur diye düşünürdüm, bunu deneyimledim; ama neyi fark ettim, orada beni besleyen değerlerden vazgeçip yeniden her şeye yeniden başladığımı fark ettim. Bu inanılmaz bir deneyim, farkındalık oluşturdu. Burada hasreti, özlemi, çaldığım türkünün bile anlamının daha farklı olduğunu anladım. İki kültür arasında kalan çocukları fark ettim. Bu ben de fazla farkındalık oluşturdu. Sevdiğim işi yapabildiğim için burada kaldım.
Dönmek senin için ne ifade ediyor?
Dönmek; beni besleyen değerlerin farkına varmak, farkına varmam gerektiğini anladım.
En şaşırdığın olaylar?
Avrupa ülkesi olduğu için teknoloji gelişmiştir diye düşünüyorsun ancak buraya geldiğinizde yaşadığınızda bu durumun böyle olmadığını anlıyorsunuz. İlk kaldığım evde iple ışığı açtığımızda çok şaşırmıştım. Evlerin temiz olmaması. Burada doğup büyümüş bir çocuğun çaldığı türküde verdiği duygu çok şaşırtmıştı.
“Özlemin dili olsa, yüreğim ses olurdu”
Peki özlemi nasıl tanımlayabilirsin?
Nihat Berhan bir külliyatinda şöyle diyor, “özlemin dili olsa yüreğim ses olurdu.” Özlem şu an iliklerime kadar hissettiğim bir duygu. Göç ettikten sonra bu duyguları anladım. 1992 Erzincan depreminde, Erzincan’da yatılı okuyordum, ailem İstanbul’a göç etmek zorunda kaldı. İstanbul’da 22 yıl yaşadım ama köyüme çok bağlıydım, hep giderdik. 12 yaşına kadar köyde yaşadım. İyi ki köyde büyüdüm. Beni çok besledi. Göç hikayem oralardan başladı, buraya geldikten sonra onun göç olduğunu daha iyi fark ettim.
Arada kalmak sana ne ifade ediyor?
Hasret Gültekin’nin “ben giderim resmim kalır, belli ki bir hevesim kalır, gözüm arkada kalmaz, seni göresim kalır..” dizeleri bendeki arada kalma durumunu anlatıyor.
“Çok arada kaldım”
Arada kaldığın durumlardan bahseder misin, desem?
İngiltere sürecinde çok arada kaldım. Burada iş vizem çıktı, çıktığı gibi hemen Türkiye’ye gittim. Benzer durumları bu süreci yaşayanlarda yaşamıştır. Bazen kararsız kaldığında da karar vermek zorunda değilsin.
Türkiye’ye gittiğinde ne hissediyorsun özellikle ilk gidişindeki his neydi, peki buraya ilk geldiğindeki his?
Memleketimi, doğayı, insanımı çok özleyen biriyim. İlk biletimi aldığımda havaalanına çok erken gittim. Hiç tanımadığın simitçinin sesini bile özlüyorsunuz, görmek bile duygulandırıyor.
Turist olarak geldiğimde çok rahattım. İşini iyi yapan insanlarla karşılaşmak çok önemli. Büyüttüğümüz şeyler çok zor değl. Buraya gelmek çok zordu, şartları yerine getirmeniz lazım Süreçleri insanlar zorlaştırıyor. Bunu fark ettim. İnsanlara bu konuda dikkatli olmasını tavsiye ederim.
Gitmek mi? Kalmak mı?
Çok net hatırlıyorum, vizem çıktıktan sonra o dönem darbe oldu, Türkiye’ye giden uçaklar iptal oldu, bir hafta sonra bilet bulabildim. Gittiğim gün olağanüstü hal ilan edilmişti, hiç umrumda değildi, çok özlemiştim. Türkiye’ye gittikten sonra da Londra’nın suyunu içmişsen burayı özlüyorsunuz; ben o süreci sancılı yaşadım.
Akışta olmayı seçiyorum, bu soruya net bir cevap veremiyorum.
Burada kendini 2. sınıf vatandaş olarak hissettiğin oldu mu?
Bu vize türü ile vatandaşlık sürecini dört yıldan beş yıla çıkardılar. Hukuk geriye doğru işlemez ancak bu prosedür 1 sene uzadı. Adımıza yapılan itirazlarda çok mağduriyet yaşanmadığı söylendi. Bu süreçte 2. sınıf vatandaş olduğumu hissettim. Devletler bunu yapabiliyor, kendi çıkarlarına uymadığında benzer şeyleri yapıyor. Sistem istemediğini hukuğa uygun kılıf uydurarak kararlar alınıyor, dolayısıyla şaşırmıyorum.
Türkçe konuşma, yeme-içme ihtiyacı duyuyor musun?
Londra’da Kırıkhanlılar Derneğinde beş yıldır bağlama eğitimi veriyorum. İlk geldiğim günden beri kendimi bu anlamda hiç yalnız hissetmedim. Kuzey Londra’da Türkçe konuşan toplum çok fazla yaşadığı için o özlemi hiç hissetmedim.
Türkiye’ye olan bakış açın değişti mi? Ne gibi farklılıklar görüyorsun?
Bakış açım değişmedi. Geldiğimde de ülkemi çok seviyordum hala çok seviyorum. Ülkede dört mevsim, sağlık sistemi özellikle Covid-19 sürecinde daha net anladık. Son yerel seçimde umutum daha da yeşerdi. Ülkemi çok seviyorum bu nedenle tecrübelerimi gençlerle, çocuklarla paylaşmak çok isterim. En büyük gayem, amacım bu.
Kendini buraya ait hissediyor musun?
Hayır, buraya ait hissetmiyorum. Belirli hayaller, amaçlar için buradayım. Bunu bana İngiltere öğretti. Doğduğum yere aitim
Göç, sizce ne demek? ve Göç-menlik
Bu göç olgusu kendime göre tanımlarsam, kendini besleyen değerlerden insanın kendisini mağdur bırakması.
Ortak dilini İngilizce olan arkadaşların ve Türkiyeli arkadaşlarınla geçirdiğin vakitlerde farklılıklar var mı? ya da aynılıklar?
Çok belirgin fark var. Mizahta farklılıklar yaşıyoruz. Dakiklik konusunda farklılıklar var.
Buradaki yaşam koşullarını nasıl görüyorsunuz?
İlk geldiğim yıllarda yaşam koşulları çok iyiydi. Alım gücüm çok yüksek bunu fark ediyorum. Son dönemlerde enflasyonun yükselişinden dolayı artışlar oldu, ancak bu süreçte de yine alım gücü iyi.
Buraya geldiğin için hayatında neler değişti?
Buranın pasaportunu aldım. Başka bir ülkede kendi işimi yapabileceğimi gördüm. Uluslararası bir öğretmen olabileceğimi farkettim. Türkiye’de ilk ve lise kademelerinde eğitmenlik yaptım. Burada anasınıfı gruplarına ilk eğitim verdim. Bu benim için önemli bir değişimdi. İki kültür arasında kalmış çocuklara bağlama öğretmek bende çok fazla farkındalık yarattı. Burada bağlama eğitimine çok ilgi var. Bu nedenle kendimi daha iyi geliştirebiliyorum. İngilizce öğrendim. Bunlar çok güzel kazanımlar.
Neler bilmiyordun, neler öğrendin?
Londra’nın kozmopolit bir şehir olduğunu biliyordum ancak bu kadar olduğunu tahmin etmiyordum. Londra’nın tüm dünya insanlarının buluştuğu bir şehir olduğunu öğrendim. Evlerin odalarının kiralandığını öğrenmiştim. Bizim kültürümüzde temizlik çok önemli. Ev arama sürecinde gördüğüm kirli evler şaşırdığım bir diğer noktaydı.
“Onlarda bizi merak ediyor”
Burada gördüğün Türkiye algısı nasıl?
Bir önyargı olduğunu düşünmüyorum. Ben çok net deneyimledim. İngiliz arkadaşlarım Türkçe öğrenmek için Türk okullarına gidiyor. Onlarda bizi merak ediyor. Bizim onları merak ettiğimiz gibi.
Ruhun ve kalbinde burada mı? Ne düşünüyorsun bu konuda?
Yaşadığın yer neredeyse, içimdeki ses ruhun ve kalbin burada olmalı diyor. Gittiğim yere ruhumu ve kalbimi götürüyorum. Böyle yapınca daha mutlu hissediyorum.
“Kendi hayat amacını bulan insan mutlaka geçiminide sağlar, hayat yolunda başarılı da olur”
Deneyimlerinden eklemek istediklerin?
Özellikle videoyu izleyecek dostlara şunu söylemek isterim. Çok fazla yurtdışında yaşam isteği var. Eğer bir yerde yaşamak istiyorsanız orada gidip bir, iki ay yaşamak lazım. Bu şekilde yapmadığınızda çok sancılı bir süreç oluyor. Bunu yapmamalarını tavsiye ederim. Bir tercih yaparken insan sahip olduğu şeyleri, istediklerini bir kenara koyacak, oraya gittiğimde neleri kaybedeceğim gibi sorularla yola çıkılırsa süreç daha az sancılı geçer. İnsanlar kendilerine güvenmeli. Her insanın mutlaka bir yeteneği var. Kendi hayat amacını bulan insan mutlaka geçiminide sağlar, hayat yolunda başarılı da olur. Ben farkettim ki bir daha dünyaya gelsem yine eğitimci olurum. Bunu yaptığım içinde çok mutluyum. Herkese sevdiği işi yapmasını dilerim.