İngiltere’ye göç eden Markirt: Umut, her zaman var
Hepimiz alt metinlerimizden tanıyoruz birbirimizi. Bazısı kabul ediyor bu hikâyeyi, bazısı ise kabul etmiyor. Bir bakıma artık yabancı kalıyorsun, doğduğun büyüdüğün topraklara; ama ne oradasın ne burada.
Deniz, martılar, vapur, simit, evinin, sevdiklerinin kokusu eskiye göre daha anlamlı gelmeye başlıyor. Ülke gündemi ise daha uzak…
Çemberin dışında özlemlerin başkalaşıyor. Yeni deneyimler edinirken bir yandan da başkalaşıyorsun.
Özlemeyi Londra’da öğrendim ben. Ne demek olduğunu… Öncesinde bildiklerim özlem değilmiş, öğrendim. Londra, büyük bir dünya atlası. Çokça deneyimi barındırıyor içerisinde… Her dokusunda sanatın ruhu ile inşa edilmiş bir şehir… Gitmek istiyorsun ama bir ayağın burada kalıyor, büyülüyor her doku, vazgeçemiyorsun.
Konfor alanından çıkarak yeni bir deneyimin peşinde olanların hikâyesini barındıran bir şehir aynı zamanda Londra.
Bu haftanın hikâyesinde ise Pelin Markirt var. Bir finans uzmanının Londra’da kendisine hem yeni bir hayat kurmasından hem de akademik yanına sosyal alanlar eklemesinden ve yazarlık deneyiminden bahsetmesini dinliyorum.
İthal Gelinler kitabını Londra’da yazdığı için Londra’nın onun için çok özel bir konumda olduğundan bahsediyor ve sözü bu haftanın kahramanına bırakıyorum ve sohbetimizde de vurguladığımız şu cümleyi eklemek istiyorum: “Umut, her zaman var.”
Önce biraz seni tanıyalım? Kendinden bahseder misin?
10 yıl kadar bankacılık ve finans alanında çalıştım. En son insan kaynakları alanında çalışıyordum. Aynı zamanda da yazarım.
Ne zaman geldin? Bu hikâye nasıl ve neden başladı?
Eylül 2019’da başladı. 3 yıldır Londra’da yaşıyorum. 2018 yılında bir arkadaşım vasıtasıyla Ankara Anlaşması’ndan haberdar olmuştum. Kendi insan kaynakları danışmanlık şirketimi kurdum. Finans alanında büyük bankalara, teknoloji şirketlerine, start-up’lara danışmanlık veriyorum.
“Yaratıcılık anlamında çok şey değiştirdi”
O günden bugüne hayatında neler değişti? Neleri fark ettin? Burası sana ne öğretti?
Burada farklı deneyimler edindim, diyebilirim. Türkiye’de akademik yönüm daha ön plandaydı; fakat burada yaratıcı yönüm daha ağır basmaya başladı. Daha fazla müzikale gidiyorum, oyunculuk, resim kursuna başladım. Düzenli fotoğraf çekiyorum. Düzenli park yürüyüşleri yapıyorum. Kısacası yaratıcılık anlamında çok şey değiştirdi bende.
Dönmek senin için ne ifade ediyor?
Köklerimle yeniden buluşmayı ifade ediyor. Bundan sonra yaşamıma Londra’da mı yoksa başka bir şehirde mi devam ederim bilmiyorum ama dönmek benim için sevdiklerime kavuşmak demek.
En şaşırdığın olaylar?
Yemek, bizim kültürümüzün önemli bir parçası ama Londra’da insanların öğle yemeklerini çok hızlı bir şekilde geçiştirdiklerini görüyorum, bu bana çok şaşırtıcı gelmişti. Biz Türkiye’de ezbere dayalı bir eğitim sisteminden geçiyoruz ancak burada deneyimleme üzerinden bir eğitim veriliyor. Bu da bana şaşırtıcı gelen konulardan biriydi.
“Özlem, kalbinde büyük bir titreşim”
Peki, özlemi nasıl tanımlayabilirsin?
Özlem benim için çok şey ifade ediyor. Benim planımda buraya gelip birkaç ay sonra Türkiye’yi ziyaret etmek vardı; fakat pandemi oldu. Önce 1,5 yıl, daha sonra ise vize sürecimden dolayı 15 ay beklemek zorunda kaldım. Özlem, kalbinde büyük bir titreşim, hüzünlenmek demek benim için.
Arada kalmak sana ne ifade ediyor?
Zaman zaman arada kaldığım zamanlar oldu. Türkiye’deyken çok düzenli bir hayatım vardı. Burada daha mobil (hareketli) bir hayat var. Çalıştığın piyasaya kendini anlatıyor olman gerekiyor. Hayat Türkiye’deki gibi stabil (durağan) değil. O nedenle arada kaldığım durumlar oldu.
Türkiye’ye gittiğinde ne hissediyorsun özellikle ilk gidişindeki his neydi? Ve buraya ilk geldiğindeki his?
Türkiye’ye ilk gittiğimde arkadaşlarımın da birçoğunun yurtdışına taşındığını gördüm, ailemden de taşınanlar oldu. Londra’ya ilk geldiğimde ise burası beni büyüledi.
“Yeni bir yaşam için bu cesareti göstermek önemli”
Gitmek mi? Kalmak mı?
Gitmek, diyebilirim; çünkü konfor alanından çıkabilmek insanlar için çok zor. Aynı konfor alanında yaşamak insanın beynini küçülten bir aktivite. Yeni bir yaşam için bu cesareti göstermek çok önemli.
Burada kendini ikinci sınıf vatandaş olarak hissettiğin oldu mu?
Londra’da yaşadığım için ve burada farklı ülkelerden gelen insanlar olduğundan, böyle bir durum yaşamadım.
Türkiye’ye olan bakış açın değişti mi? Ne gibi farklılıklar görüyorsun?
Ekonomik koşulların gittikçe zorlaştığını görüyorum ve kadınlar için yaşam alanlarının daha da kısıtlandığını gözlemliyorum, diyebilirim.
Göç sence ne demek? Ve göç-menlik…
Doğduğun, büyüdüğün yerle olan bağının kopması ama farklı bir yerde yeni bir yol tutmak, benim için..
“Burada daha sabırlı, pozitif biri olmaya başladım”
Yabancı arkadaşların ve Türkiyeli arkadaşlarınla geçirdiğin vakitlerde farklılıklar var mı? Ya da aynılıklar?
Yabancı arkadaşlarımla görüşmek istediğimde çok derinlemesine bir analiz ve plan oluyor. Türkiye’den arkadaşlarımla ise “hadi buluşalım” deyip bir buluşma oluyor. Yabancı arkadaşlarımla daha çok deneyimsel konular üzerine konuşuyoruz. Örneğin, gezip gördüğümüz yerler hakkında konuşabiliyoruz. Türkiye’den arkadaşlarımla ise Türkiye’nin sosyo-ekonomik konuları hakkında konuşabiliyoruz.
Buraya geldiğin için hayatında neler değişti?
Karakter anlamında, hayata bakış açısı anlamında birçok şey değişti. Daha esnek, sabırlı bir insan olmaya başladım. Daha pozitif olmaya başladım. Umut her zaman var.
“Londra beni çok besleyen bir şehir”
Ruhun ve kalbin de burada mı? Ne düşünüyorsun bu konuda?
Ruhum da kalbim de burada. Londra, beni çok besleyen bir şehir. Her zaman yazı yazıyordum. Burada kitabımı yazma ve basma imkânı buldum. Bu nedenle Londra, benim için çok özel bir konumda.
Deneyimlerinden eklemek istediklerin?
Çok farklı kültürleri tanıyorum. Afrikalılarla ilgili bir dans grubuna katılmıştım, onların müziklerini kültürlerini öğreniyorum. İtalyan arkadaşlarımdan mutfaklarıyla ilgili bilgiler ediniyorum ya da başka ülkelerden onların tarihleriyle, coğrafyalarıyla ilgili bilgiler öğrenebiliyorum. (RYÇ/SD)