“Mektup açacağı diye bir şeyin olduğunu fark ettim”

Murathan Araz: “Türkiye’de sistem seni varoluş mücadelesine itiyor, burada insanları sevmenin nasıl bir şey olduğunu öğrendim.”
Harry Emerson Fosdick şöyle diyor, “Hiçbir buhar ya da gaz sıkıştırılmadan bir güç oluşturamaz. Hiçbir nehir tünellerden geçmeden ışığa ve enerjiye dönüşmez. Hiçbir hayat odaklanmadan, adanmadan ve disipline olmadan gelişemez.”

Bu hafta göç hikayelerinde sahne Ayna grubu kurucularından bas gitarist, girişimci Murathan Araz’da …

İngiltere’deki hayatı şöyle anlatıyor:

Dışarıdan insanlara burası tozpembe görünebilir. Türkiye’de kaostan darlanan herkes kendini yurtdışına atma hevesinde, anlıyorum. Ama burası kolay değil, Türkiye’de başaramıyorsanız burada hiç başaramazsınız çalışkan olmanız gerekiyor. Çalışmanın değeri var, kimse seni sömürmeye çalışmıyor. Her işi ücretli yapmanı istiyorlar. İnsanlar benden her zaman fikir alırlar bunun burada para ettiğini gördüm. Bu konuda Türkleri saymıyorum, İngilizler için bu geçerli. Bu benim için ilginç deneyimdi. Artık ben de o algıya geldim. Zamanı satın almak olarak gördüm. Bu insanın kendini değerli hissettiği bir şey.”

Yurtdışında yaşamak ve sadece belirli bir süreliğine gelmek arasında çok ciddi fark olduğunun altını çizen, Murathan Araz’ın hikayesini dinliyoruz…

“İstanbul’dan Londra’ya geldim. Yazılım sektöründe danışman olarak çalışıyorum. 3 boyutlu yazıcı tasarımı yapıyorum, markam var. Aynı zamanda müzisyenim.

Burada her şeyin mektupla yazılı olarak yapılması mektup açacağı diye bir şeyin olduğunu fark ettim.

Bir saatimin bile önemli olduğunu öğrendim. İnsanları sevmeyi öğrendim. Türkiye’de insanlardan o kadar nefret etmişim ki insanlar varoluş mücadelesinden birbirleriyle savaşıyor. Herkesin suratında saldırganlık var. Sistem seni varoluş mücadelesine itiyor burada o yok. İnsanları sevmenin nasıl bir şey olduğunu öğrendim. Bu benim için çok pozitif gelişim oldu.

Bir şey özlemiyorum. Çok tecrübeyle mi ilgili bilmiyorum. Özlediğim şeyler burada da var. Annemi özlediğimde de iki gün kalıp dönebiliyorum.

Tahsil, Türkiye’de çok önemli. Burada öyle değil. Türkiye’deki gibi etiketlere önem verilmiyor. Türkiye’de birinin Boğaziçi Üniversitesinden mezun olduğunu duyunca daha öne çıkarabiliyoruz ama burada öyle değil. Benim açıköğretimden mezun olup çok daha iyi işler yapan çalışanlarım oldu.

Yurtdışında yaşamak ve sadece belirli bir süreliğine gelmek arasında çok ciddi fark var.

Expat’ın sözlük anlamı göçmekmiş.  Göçmenliğin kelime karşılığı bence şu çocuklu bir ailenin Türkiye’deki her şeyinden vazgeçip buraya gelip yaşaması bence. Ben kendimi göçmen olarak görmüyorum istediğim zaman dönebilirim. Başka seçeneği olmayan kişi göçmen bence.
Türklerle siyaset konuşuluyor ve bu beni çok sıkıyor. Ben artık döviz konuşmak, paranın değerini konuşmak istemiyorum ondan buraya geldim.

İngilizce konusunda öğrendiklerimizin İngiliz İngilizcesi olmadığını öğrendim. İngilizlerin ve Amerikalıların konuşma dili çok farklı.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir