“Benim çocuğum özgür ve bağımsız olsun””

#birkahvelikyazılardabugün

Geçmiş zamanlarda bir gün hediye bir oyuncak yumurta almıştım. İçerisinden çıkan oyuncağı yapmaya çalışırken arkadaşıma vermiştim o ise ilk denemede hemen bana vermiş, sen yap demişti. Ben de onu yapmak için uğraşmıştım.  O an onun bağ kurma ile ilgili sorunları olabileceğini anlamıştım. Ve sonra bu düşüncemin doğru çıktığını fark etmiştim. Sevdiğimiz kokular, içimize dokunan sözcükler, hislerimiz, kalbimize dokunan anlar, bunlarla kurduğumuz bağ, çocukken oyuncaklarımızla kurduğumuz ilişkimiz.. En güzel başarı; bu bağı anabilmek, hatırlayabilmek.

Temiz bir çarşaf kokusu, süte bandırdığımız o cicibebe’nin tadı.

Şimdi size bu manzaranın beni Londra’dan nasılda doğup büyüdüğüm şehre İzmir’e götürdüğünü anlatacağım.

4. sınıfta, Lise hazırlık sürecim başladı. İlkokul Öğretmenimden özel ders alıyorum. İyi bir liseye gitmemin önemli olduğu vurgulanıyor ama kimse şu mesleği seçeceksin, bu mesleği seçeceksin diye bir şey demiyor.

Ders için sınıf öğretmenimin evine gidiyorum ama Öğretmen o kadar mutsuz ki bunu hissediyorum. Eşiyle ayrıldıklarını duyuyorum. Sonra hastalandığını.. Tabakları boyuyorum, taşları boyuyorum, oyuncaklarla konuşuyorum, yerimde duramıyorum, sürekli soru soruyorum. Yüzmeyi çok seviyorum, özgür hissediyorum. İnsanların beni şımarık çocuk olarak nitelendirmesini o zamanlar anlamıyorum. Halbuki şımarık değilim sadece onlar gibi değilim, sonra anlıyorum.

En çok annemin okuduğum kitaplarla ilgili sorduğu soruların zaman dilimini seviyorum. Babamın Türkiye Eğitim sistemini niye eleştirdiğini, beni Lise’de neden Fransa’ya göndermek istediğine ise hiç anlam veremiyorum. Annemin hep bana soru sormasını “Hadi bakalım bunu gidip sen sorabilirsin, demesinin hayatımda nasıl pencereler açabileceğinin ise farkında değilim ama sorguluyorum “Neden ben soruyorum ? , Neden ben gidiyorum ? ”

6. sınıfa geliyoruz. Dershane vakti. BüyükEge Dershanesine gidiyorum aslında gitmek istemiyorum. Bu kadar bilgiyi ruhsuz ruhsuz anlatmaları beni heyecanlandırmıyor, seviye tespit sınavına giriyoruz. 6/A sınıfında güzelim İzmir manzarası var, serin bir mavi deniz.. Sınavlarda çok sıkılıyorum ama diğer arka bahçeyi gören ruhsuz sınıfta olmak istemiyorum. Bu yüzden sınava odaklanıyorum, çalışıyorum ve 6/A sınıfına giriyorum. Kıvırcık, sarı saçlı Türkçe öğretmenimiz ismini unuttum ama yüzü, tırnakları, o biz çocuklarla konuşma şekli hala aklımda. Ben denizi izlerken, üst bir bakışla bizlere eğer şimdi çalışmazsanız çok pişman olursunuz. İzmir’de derece yapmalısınız, diyor. Hiç ayağa kalkarak ders anlattığını hatırlamıyorum..

Ertesi gün oluyor, babam okula geliyor. O zamanlar Tudem sınavları var, Müdür’ün odasına gidiyoruz. Sohbet ediyorlar, Müdürümüz Beşir Mungan onun ismini unutmuyorum; çünkü babamın eski yaptığı bir okulun Müdürüydü ve ona plaket vermişti. Kel, bıyıkları olan bence çocuklar için eğitim değil de biz Müdürüz, biz Öğretmeniz egosuyla okulda eğitim veriyorlardı. İşte Müdür, oğullarından bahsediyor, Mühendis olsunlar istiyorum, diyor.. Babamda “özgür ve bağımsız olsunlar” , diyor.

Tudem sınavımı sorarken sen dışarıda bekle, geliyorum, diyor. Koridorda dönüyorum, o kadar güzel bir sahne ki şu an yazarken o ana gidiyorum.

Babam, çıkıyor… Bir tepki yok, eve dönüyoruz. Annem’e çok çalışması lazım ama sen kızma, diyor..

Sonra ben şuraya takılıyorum,, “Özgür ve bağımsız olmak…”

Yıllar geçiyor, başka bir kıtada yaşamaya başlıyorum.. Denizi çok seviyorum, suya bakan her şeyi çok seviyorum. Hep Londra’nın bana hediyeleri neler, diyorum ardından bu sahneye ışınlanıyorum. Bu köşede kitap okuyorum.. Yazı yazıyorum.. Aklıma o denize bakarken geçen MSC gemisi düşüyor sonra buradan geçen gemilere bakıyorum.. Yeniden bağ kurmayı, tek bir dünyada ne kadar benzer olduğumuzu düşünüyorum…

Sonra gözlerimi kapatıyorum, o okul koridorunda döndüğüm gibi dönmeye başlıyorum.. Bizi çocukluğumuza götüren hiçbir şey tesadüfi değil..

Kaybolan Bağlar, Depresyonun Gerçek Nedenleri ve Beklenmedik Çözümler- Gazeteci Johan Hari tarafından yazılan bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Bağ kavramını Batı ve Doğu toplumlarını gezerek açıklıyor. Sadece hep beraber yemek masasında yemek yemenin bile çok büyük bir gelişim olduğunu vurguluyor. İngiliz Yazar bu kitabın yolculuğuna yıllardır kullandığı antidepresanların sonuç vermemesi üzerine başlıyor sonucunda Batı toplumlarının aile ilişkilerinde, iş hayatında kurdukları bağların onları nasıl depresyona sürüklediğini anlatıyor.
Her ruh bir zamanlar bebekti ve masumdu..
 Her gün bir hikaye, yaşam bir öğreti .

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir